▼
Pages
▼
1 Aralık 2012 Cumartesi
Bağımsız denetim uygulaması ve gereği
Bağımsız denetim uygulaması ve gereği
Bağımsız denetim konusu 660 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu’nun (KGK) kurulması ile yeni bir boyut kazandı. Elbette hem Ticaret Kanunu 400’üncü maddesinde hem de 660 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede bağımsız denetçi olmak için ön koşulun 3568 sayılı kanuna göre yetki almış meslek mensupları olması, olayın en önemli ama bize göre zaten doğal olarak olması gereken yanıydı. İşin ikinci önemli yanı bağımsız denetimle ilgili tüm yetkinin Kamu Gözetimi Kurumu’nda olması. SPK, BDDK, EPDK gibi diğer üst kurulların bağımsız denetimden beklentilerini Kamu Gözetimi Kurumu tarafından yetkilendirilen bağımsız denetçiler eliyle yürütmesi, bu kurumların raporlarda görmek istedikleri bilgiler dışında kimlerin bu denetimleri yapacağı konusunda ayrıca bir yetki kullanmamalarıdır.
Bağımsız denetçi yetkilendirmeleri
Şu anda işin en önemli ve meslek camiası tarafından da pür dikkat takip edilen yanı bağımsız denetçi yetkilendirmesi konusudur. Öyle anlaşılıyor ki, kurum bu noktada bir geçiş dönemi sağlayacak. Bunu yaparken de AB uyum sürecine aykırı düşmeyecek bir yapı ile bu geçiş dönemini formüle etmeye çalışacak. Şu anda kamuoyuna yansıyan kadarıyla yeminli mali müşavirler ve 15 yıllık mesleki kıdemi olan mali müşavirlere bağımsız denetçilik sınava tabi tutulmaksızın verilecek. Bu 15 yıllık süre de aslında üniversite ve SMM staj süresi çıkarıldığında 9 yıllık bir kıdeme tekabül edecek. Dolayısıyla ilk andaki yetkilendirmede kurum tarafından AB uyum süreci ile çelişmeyecek ve geçişi de kolaylaştıracak bir düzenleme ortaya konulacak.
Denetime tabi olacak mükellef grubu
Denetçi yetkilendirmesi kadar denetime tabi tutulacak mükellef grubu da önem arz etmektedir. Yeni TTK birçok yenilikle beraber şirketlerdeki denetim kurulu uygulamasını da sonlandırmıştır. Bunu yaparken haklı gerekçe olarak, genelde denetim kurullarının yeterli misyonu ifa etmeksizin adeta yasak savma kabilinde kurul haline dönüşmesi gösterilmektedir. Üstelik yeni düzenleme ile getirilen bağımsız denetim uygulamasının hem bütün işletmeleri kapsaması hem de ismi üzerinde bağımsız denetim yapısı itibarıyla daha sağlıklı sonuca yol açacak olması bunun en önemli gerekçesini oluşturmaktaydı. Daha sonra yapılan yasal değişiklikle, ilk kanunda bir geçiş süreci de öngörülmemiş olmasının etkisiyle olacak, bağımsız denetime tabi tutulacak kurumların bakanlar kurulunca belirlemesi yasal metne girmiştir.
Yeni yasal düzenleme sonrasında ilk etapta iş dünyasında ortaya çıkan endişeler ortadan kalktı. Şimdi boşlukların nasıl doldurulacağı daha önemli hale geldi. Çünkü Bakanlar Kurulu ilk etapta kapsamı bir hayli dar tutma eğiliminde. İlk aşamada kapsamın sınırlı tutulması bize göre de doğru. Ama bu sınırlılığın çok uzamaması mümkünse ilk yıldan sonra kapsamın kademe kademe genişletilmesi daha uygun olacaktır.
Yasal değişiklik ile işlem denetçiliği de kaldırıldığı için bu genişleme sürecinin hızlı olması daha da önem arz edecektir. Elbette Gümrük ve Ticaret Bakanlığı yapacağı düzenleme ile bazı işlemler için bağımsız denetçi raporu isteyebilecektir. Ancak bağımsız denetçilik kapsamının da ikinci etapta KOBİ tanımı olan 40 milyon TL ciro veya aktif toplamı ile 250’yi aşmayan işçi sayısı üzerindeki işletmeler olarak belirlenmesi, daha açık deyimiyle bu ölçülerin üzerine çıkan işletmelerde de 2014 yılından itibaren bağımsız denetimin yaygınlaştırılması hem kayıt dışılığın azaltılması ve işletmelerin hesaplarına daha hâkim hale gelebilmeleri bakımından uygun olacaktır. Bağımsız denetime ilave bir külfet olarak bakılmaması, işletmelerin sağlıklı yapılar olarak ve daha uzun süre devam ede gelen kurumsal yapılar olmaları bakımından sağlanacak yararın bu işin maliyetinden kat kat fazla olacağı unutulmamalıdır.
Osman Arıoğlu
İto Gazete