Daha önce kısaca değindiğim “Gelir Vergisi Kanun Taslağı” hakkında mailler aldım. Özellikle “hayat standardı” konusunda ciddi endişeler var. Konuyu tekrar ele almakta fayda var.
Öncelikle “Vergi Konseyi” hakkında bilgi vermek istiyorum; 1992 yılında kuruldu. İlk zamanlar çalışmalarını sınırlı ve dönem dönem yapan konsey, 2003 yılından bu yana yoğun bir şekilde ve aralıksız çalışmaktadır. Konsey, yasal statüye 31 Temmuz 2004 tarihindeki 178 Sayılı KHK ile kavuşmuştur.
Vergi konsey üç grup üyeden oluşuyor;
· Doğal Üyeler: Maliye Müsteşarı, Gelir İdaresi Başkanı, Gelir Politikaları Genel Müdürü ve Vergi Konseyi Genel Sekreteri,
· Temsilci Üyeler: Sivil Toplum Grupları ve Kamu Kesimi Temsilcileri,
· Seçilmiş Üyeler: Ekonomi ve vergi ile ilgili alanda uzmanlık ve kariyer sahibi akademisyen ve uzmanlar.
Onursal başkanlığını Maliye Bakanı’nın yaptığı Konseyin şimdi ki başkanı Sayın Mustafa Uysal.
Konsey, vergi kanunlarının yeniden yazılması çalışmalarına devam ediyor. Bunların başında da, Gelir Vergisi Kanunu (GVK)’nun baştan sona yeniden yazılması geliyor. Her ne kadar Maliye Bakanlığı, bu konuda çıkan söylentilere itibar etmeyin diye açıklama yapsa da, çalışmalar yapıldığı biliniyor.
Peki, nedir bu çalışmalar;
1961 yılından beri yani 50 yıldır aynı kanunu kullanıyoruz. Zaman zaman GVK’nın yeniden yazılması gündeme gelmekle beraber, çalışmalar 2006 yılında yoğunlaşmış ve şu sıralar “GV reformu” ile ilgili haberler gündeme getirilmeye başlanmıştır.
.
Hayat standardı hortluyor.
Hayat standardı, ülkemizde 1982-1999 yılları arasında uygulandı. Bir çeşit “vergi güvenliği müessesesi” olan hayat standardı; gelir tespiti için harcamaları esas alır. Genel olarak kişilerin sahip olduğu, ev, araba vb. değerlere ve yapmış olduğu kredi kartı harcamaları, ve yurtdışı seyahat ve tatil masraflarına göre maktu bir vergi ödemesidir.
Bu uygulama, bireylerin özel hayatlarının tamamen kontrol altına alınmasından başka bir şey değildir.
Hayat standardının uygulandığı yıllardaki mali sistem ile günümüz arasında dağlar kadar fark var. O günün şartlarında, mali sistem yeni işlemeye başlıyor, kalem kâğıt ile beyannameler veriliyor, ahbap-çavuş ilişkisinde incelemeler yapıyordu. Kayıt dışı çok yüksekti. Vergi bilinci her yıl mart ayında verilen bir beyannameden ibaretti. Bu açıdan bakıldığında “vergi güvenlik müessesesi” olarak hayat standardının uygulanması kabul edilebilirdi. Buna rağmen modern vergilendirme sistemine uymadığı için 1999 yılında terkedildi.
Günümüzde, mali sistem birçok imkâna sahip, elektronik ortamda her dataya ulaşılabiliyor. İnceleme elemanları şifre ile vergi kayıtlarına, tapu bilgilerine, banka hareketlerine, trafik tescil bilgilerine, VEDOP kayıtlarına vb. çok rahatlıkla ulaşabiliyorlar. Kullanılan bilgisayar programları ile çok rahatlıkla incelemeler ve karşılıklı kontroller yapılabiliyor. Kaldı ki, daha önce vergi dairesi memurlarının yaptığı işi artık mali müşavirler yapıyor. Böylelikle boşa çıkan memurlar, arşivlerin tozlu raflarındaki dosyaları bir bir inceliyorlar. Hazır yeri gelmişken değinmeden geçemeyeceğim; bir mali müşavirlere noterlik görevi verildi. Noterler birliğinden alınan şifreler ile şirketlerin “resmi defter tasdik bilgileri” artık mali müşavirler tarafından sisteme giriliyor. İş yükü ve sorumluluğu her geçen gün daha da çok artan ve maliyenin şamar oğlanına dönen meslek mensupları yakında bayrak isyan bayrağını açacaklardır diye düşünüyorum.
Konumuza dönecek olursak, vergilemede esas olan beyandır, vergi beyana göre ödenir, beyan edilecek kazanç yoksa vergi de ödenmez. Oysa hayat standardında zarar etseniz bile vergi ödemek zorundasınız.
Devlet vatandaşına güvenmek ve beyanını esas almak zorundadır. Bununla birlikte kontrol ve denetim mekanizması etkin olarak işletilmelidir.
Anayasamızın 73. Maddesinde “herkes kamu giderlerini karşılamak üzere mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür” denilmektedir. Buna göre az kazanan az, çok kazanan çok vergi ödemelidir.
Vergileri iki başlıkta toplarız;
· Dolaylı vergiler; kişilerin hizmet veya mal satın alırken ödediği vergilerdir. Harcamalar üzerinden alınana bu vergilere KDV, ÖTV örnek gösterilebilir.
· Dolaysız vergiler; ticaret ile uğraşanların kazandıklarından veya bir iş yerinde ücretli olarak çalışan memur ve işçilerin ücret ve maaşlarından kesilen vergidir. Gelir vergisi, Emlak Vergisi de dolaysız vergiler olarak kabul edilir.
Anayasamızdaki “mali güç” kavramı, toplam vergi gelirleri içinde dolaysız vergilerin payının yüksek olmasını gerektirir. Çünkü dolaylı vergiler “kişilerin mali gücünü dikkate almaz”. Bu nedenle, dolaylı vergilerin yüksek olmadığı vergi rejimlerinde harcamalar üzerinden vergi alınması belli ölçüde anlaşılabilir bir durum. Ama dolaylı vergilerin yüksek olduğu ülkemizde ilaveten bir de harcamalara göre hayat standardı getirmek doğru bir yaklaşım değildir.
Ülkemizde, gelir vergileri içinde harcama vergilerinin payı %68 gibi bir oranla son derece yüksektir. Servet vergileri ise %5 kadardır. AB ülkelerinde, dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı ise, ortalama yüzde 35. “Bir ülkede toplanan vergilere bakıldığında, toplam vergi gelirleri içinde; dolaylı vergilerin oranı, dolaysız vergilerden yüksekse, o ülkede vergi adaleti yoktur, düşükse vergi adaleti vardır.”
Gelirden kopmuş bir tüketim kriz sebebidir.
Temel sorun “gelirin adil dağılımı” sorunudur. Savaş, terör, sosyal dengesizlik, ekonomik kalkınma tüm bunların çözümü vergi adaletidir. Ülkemizdeki dolaylı vergilere baktığımızda tüketimde eşitlik sağlanmış ama asıl yapılması gereken gelirde eşitliğin sağlanmasıdır. Gelirin adil dağılımını yapamazsanız ekonomi tökezler ve krizler ortaya çıkar. Bu krizler de kimi zaman demokrasinin rafa kalkması olarak kendini gösterir.
Gelirin adil dağıtımını sağladığınız zaman, ekonomik krizlerde biter, terör de biter, tüm sorunlar sona erer. Bunun içinde 50 yıldır kullanmakta olduğumuz GVK’nun dünya konjonktürünü de göz önünde bulundurarak, toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde –kendi ekonomik, coğrafi, kültürel yapımıza uygun olarak- yeniden yazılmasıdır. Ancak, dünyada en yüksek harcama vergilerini alırken, tekrar geriye dönüş olan “hayat standardının geri getirilmesi” kabul edilemez. Bireylerini özel hayatlarının deşifre dilmesi kabul edilemez.
Aslına bakarsanız, Vergi Konseyi Başkanı da “'Kararı elbette Maliye Bakanlığı, hükümet ve meclis verecek. Teknik yönlerinden çok, siyasi tercihler daha önemli rol oynayacak. O nedenle değişik alternatifler üretmeye çalışıyoruz” demişti. Gerçekçi olmak gerekirse; ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik şartlar ortada, kaldı ki kendi ekonomimiz iyi olsa bile başta AB olmak üzere tüm dünya da bir kriz var. Globalleşme ve ekonomik entegrasyonun hâkim olduğu dünyada, krizlerden etkilenmemek mümkün değil. Bugüne kadar, “Nerden buldun?” yasası çıkarılabildi mi? Çıkarılamadı. Mali kural getirildi mi? Getirilemedi? Dolayısı ile bir nevi nerden buldun yasasının getirilmesi olan hayat standardının da getirilmesi çok gerçekçi gözükmüyor. Ekonomik kriz ortamlarında hükümetin kendi ayağına kurşun sıkmasından farksızdır. Ayrıca, GVK’da yapılmak istenen köklü düzenlemeler için öncelikle Anayasa’nın değişmesi gerektiğini de unutmamak gerekir.
İ.Burak OĞUZ
SMMM
burak@noktax.com
http://muhasebenet.net/haber.php?haber_id=1017