Bu vesile ile konu ilk gündeme geldiğinde belirttiğimiz bazı risklere tekrar değinmekte fayda var. Basında konu (haklı olarak), işverenlere oranla görece daha zayıf durumdaki işçiler açısından tartışılmaktadır.Oysa daha geniş bir açıdan ele alındığında, işçiler açısından bazı belirsizliklere gebe olan bu düzenlemenin, işveren açısından da önemli yükler getireceği görülmektedir
Düzenlemenin getirmesi öngörülen en belirgin değişiklik, mevcut sistemde bir çok işletme açısından ayrılması zorunlu olmayan, ayıranlar açısından da sadece hesaben bir yükümlülüğü ifade eden kıdem tazminatı karşılığının artık gerçek bir nakit çıkışı yaratacak olmasıdır. Mevcut sistemde, hesaben ayrılan karşılıklar ancak emeklilik veya yasada öngörülen fesih hallerinde çalışanlara ödendiğinden, ayrılan karşılığın sınırlı bir tutarı nakit çıkışına yol açmaktadır. Taslak düzenleme uyarınca, işverenler ödedikleri ücretin belli bir yüzdesi olarak hesaplanacak olan kıdem tazminatı karşılığını, belirlenecek fon hesaplarına aktarmakla yükümlü tutulacaktır. Bu da işverenler açısından her ay ücret giderlerinin belli bir yüzdesi oranında nakit çıkışını finanse etmek demektir. Her ne kadar işveren kesimin maliyetlerini hesaplarken kıdem tazminatı karşılığını maliyetlerine dahil ettikleri ve maliyet yapılarının bu uygulamadan etkilenmeyeceği söylenebilirse de, maliyetlere dahil edilen bu kalem nakit dengesi kurulurken dikkate alınmamaktaydı.
Ülkemizde sanayi sektörünün, özellikle de küçük ve orta ölçekli sanayinin kronik problemi işletme sermayesi yetersizliğidir. Sanayi ve ticaretin içinde olanlarımızın kabul edeceği üzere, özellikle son bir yıl içinde bu durum gittikçe de kötüleşmiş, tahsilatlar ve ödemeler, vadeleri ortalama 9-120 gün olan çeklerle yapılmaya başlanmıştır. Başarılı işletmelerin dahi büyümelerinin önündeki en önemli engel olan işletme sermayesi yetersizliği, bir çok yöntemle aşılmaya çalışılmaktadır. Son dönemde başarılı ve karlı orta ölçekli sanayicinin yabancı ortaklarla işbirliğine gitmesinin altında yatan önemli sebeplerden birisi de bu ‘işletme sermayesi yetersizliği’ sorununu aşmaktır. Yabancı ortak, işletme sermayesi sorununu aştığında başarılı olacağına inandığı tesise yatırım yapmakta, yerli sanayici ise gelecek bu ek kaynakla büyüme hedeflerini gerçekleştirmekteyi amaçlamaktadır.
Özellikle tekstil gibi emek yoğun sektörlerde yeni düzenlemenin getireceği işletme sermayesi yükü, mevcut sorunlar ve düşük kar marjları dikkate alındığında önemli sıkıntılara yol açacaktır. Bu işletmelerin, yabancı kaynak kullanarak işletme sermayesi ihtiyaçlarını gidermelerini beklemek de gerçekçi değildir. Bu durumda, bir kısım işletmelerin bu ek yükün getirdiği sıkıntı ile icra takipleri ile karşılaşması ve faaliyetine son vermesi, bir bölümünün de zaten var olan kayıtdışılığa itilme nedenlerine bir yenisinin eklenmesi sonucu, kayıtdışılığa kayması kısa vadede beklenmelidir. Dolayısıyla, işçi alacaklarını ve haklarını güvence altına almaya yönelik bir düzenleme nihai tahlilde yine işçilerin aleyhine sonuç doğurma potensiyeli taşımaktadır.
Sanayinin içinde bulunduğu sorunlar ve ülkedeki işsizlik sorunu belli bir ölçüde rahatlama göstermeden, bu tip kağıt üzerinde mantıklı önlemler ters etki yaratacaktır. Bunun yerine, en azından belli bir geçiş süreci için, yapılacak bir düzenleme ile geçmişte tahakkuk edenler dahil, kıdem tazminatı hesaplamayı ve Ticari kardan indirmeyi tüm işverenler için zorunlu hale getirmek ve ticari karı bu şekilde hesaplamak bir çözüm olabilir. Bu durumda hesaben ayrılacak kıdem tazminatının aktifte karşılığı oluşmazsa, şirketler TTK 324.maddesi uyarınca teknik iflas riskiyle karşı karşıya kalacaktır. Bu durumda, şirket ortakları dış kaynak temin etmek yükümlülüğü ile karşı karşıya kalacaklardır. Ancak, hesaben tahakkuk eden kıdem tazminatı karşılığının aktifte bina,arsa, makina teçhizat, alacak vb. şekilde karşılığı var ise, bu durumdaki şirketler işçi alacaklarını riske etmeden ve ek işletme sermayesi yüküyle karşılaşmadan faaliyetlerine devam edebileceklerdir. 2008’den itibaren ayrılacak kıdem tazminatı karşılığının vergi matrahının tespitinde gider kabul edilmesi sağlanır ise, buradan sanayicilere ek bir finansman kolaylığı da sağlanmış olacaktır.
Sonuç olarak, teorik temeli sağlam da olsa, ülkemiz sanayicisinin ve ekonomisinin mevcut sorunlarından dolayı, getirilmek istenen yeni düzenleme işçiler kadar işverenler açısından da önemli riskler taşımaktadır. Hem işçi alacağını güvence altına almak hem de zor şartlarda dünya ile rekabet eden işverenin hayatını devam ettirmesini sağlayacak yukarıdaki öneri veya benzeri düzenlemeleri de alternatif olarak dikkate almak gerektiğine inanıyorum ./ Kaan Korkmaz
/E.Hesap Uzmanı/YMM/Muhasebe VergiDüzenlemenin getirmesi öngörülen en belirgin değişiklik, mevcut sistemde bir çok işletme açısından ayrılması zorunlu olmayan, ayıranlar açısından da sadece hesaben bir yükümlülüğü ifade eden kıdem tazminatı karşılığının artık gerçek bir nakit çıkışı yaratacak olmasıdır. Mevcut sistemde, hesaben ayrılan karşılıklar ancak emeklilik veya yasada öngörülen fesih hallerinde çalışanlara ödendiğinden, ayrılan karşılığın sınırlı bir tutarı nakit çıkışına yol açmaktadır. Taslak düzenleme uyarınca, işverenler ödedikleri ücretin belli bir yüzdesi olarak hesaplanacak olan kıdem tazminatı karşılığını, belirlenecek fon hesaplarına aktarmakla yükümlü tutulacaktır. Bu da işverenler açısından her ay ücret giderlerinin belli bir yüzdesi oranında nakit çıkışını finanse etmek demektir. Her ne kadar işveren kesimin maliyetlerini hesaplarken kıdem tazminatı karşılığını maliyetlerine dahil ettikleri ve maliyet yapılarının bu uygulamadan etkilenmeyeceği söylenebilirse de, maliyetlere dahil edilen bu kalem nakit dengesi kurulurken dikkate alınmamaktaydı.
Ülkemizde sanayi sektörünün, özellikle de küçük ve orta ölçekli sanayinin kronik problemi işletme sermayesi yetersizliğidir. Sanayi ve ticaretin içinde olanlarımızın kabul edeceği üzere, özellikle son bir yıl içinde bu durum gittikçe de kötüleşmiş, tahsilatlar ve ödemeler, vadeleri ortalama 9-120 gün olan çeklerle yapılmaya başlanmıştır. Başarılı işletmelerin dahi büyümelerinin önündeki en önemli engel olan işletme sermayesi yetersizliği, bir çok yöntemle aşılmaya çalışılmaktadır. Son dönemde başarılı ve karlı orta ölçekli sanayicinin yabancı ortaklarla işbirliğine gitmesinin altında yatan önemli sebeplerden birisi de bu ‘işletme sermayesi yetersizliği’ sorununu aşmaktır. Yabancı ortak, işletme sermayesi sorununu aştığında başarılı olacağına inandığı tesise yatırım yapmakta, yerli sanayici ise gelecek bu ek kaynakla büyüme hedeflerini gerçekleştirmekteyi amaçlamaktadır.
Özellikle tekstil gibi emek yoğun sektörlerde yeni düzenlemenin getireceği işletme sermayesi yükü, mevcut sorunlar ve düşük kar marjları dikkate alındığında önemli sıkıntılara yol açacaktır. Bu işletmelerin, yabancı kaynak kullanarak işletme sermayesi ihtiyaçlarını gidermelerini beklemek de gerçekçi değildir. Bu durumda, bir kısım işletmelerin bu ek yükün getirdiği sıkıntı ile icra takipleri ile karşılaşması ve faaliyetine son vermesi, bir bölümünün de zaten var olan kayıtdışılığa itilme nedenlerine bir yenisinin eklenmesi sonucu, kayıtdışılığa kayması kısa vadede beklenmelidir. Dolayısıyla, işçi alacaklarını ve haklarını güvence altına almaya yönelik bir düzenleme nihai tahlilde yine işçilerin aleyhine sonuç doğurma potensiyeli taşımaktadır.
Sanayinin içinde bulunduğu sorunlar ve ülkedeki işsizlik sorunu belli bir ölçüde rahatlama göstermeden, bu tip kağıt üzerinde mantıklı önlemler ters etki yaratacaktır. Bunun yerine, en azından belli bir geçiş süreci için, yapılacak bir düzenleme ile geçmişte tahakkuk edenler dahil, kıdem tazminatı hesaplamayı ve Ticari kardan indirmeyi tüm işverenler için zorunlu hale getirmek ve ticari karı bu şekilde hesaplamak bir çözüm olabilir. Bu durumda hesaben ayrılacak kıdem tazminatının aktifte karşılığı oluşmazsa, şirketler TTK 324.maddesi uyarınca teknik iflas riskiyle karşı karşıya kalacaktır. Bu durumda, şirket ortakları dış kaynak temin etmek yükümlülüğü ile karşı karşıya kalacaklardır. Ancak, hesaben tahakkuk eden kıdem tazminatı karşılığının aktifte bina,arsa, makina teçhizat, alacak vb. şekilde karşılığı var ise, bu durumdaki şirketler işçi alacaklarını riske etmeden ve ek işletme sermayesi yüküyle karşılaşmadan faaliyetlerine devam edebileceklerdir. 2008’den itibaren ayrılacak kıdem tazminatı karşılığının vergi matrahının tespitinde gider kabul edilmesi sağlanır ise, buradan sanayicilere ek bir finansman kolaylığı da sağlanmış olacaktır.
Sonuç olarak, teorik temeli sağlam da olsa, ülkemiz sanayicisinin ve ekonomisinin mevcut sorunlarından dolayı, getirilmek istenen yeni düzenleme işçiler kadar işverenler açısından da önemli riskler taşımaktadır. Hem işçi alacağını güvence altına almak hem de zor şartlarda dünya ile rekabet eden işverenin hayatını devam ettirmesini sağlayacak yukarıdaki öneri veya benzeri düzenlemeleri de alternatif olarak dikkate almak gerektiğine inanıyorum ./ Kaan Korkmaz
http://vergikanunhaberleri.blogspot.com/