I. Giriş
765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Ammenin Nizamı Aleyhine İşlenen Cürümler” başlıklı Beşinci Bap ve “Cürüm İşlemek İçin Teşekkül Meydana Getirenler” başlıklı İkinci Faslında 313. madde olarak; “Her ne suretle olursa olsun cürüm işlemek için teşekkül oluşturanlara veya bu teşekküllere katılanlara bir yıldan iki yıla kadar ağır hapis cezası verilir… / …Bu maddede yazılı teşekkül, iki veya daha fazla kimsenin birlikte cürüm işlemek amacı etrafında birleşmesi ile oluşur.” hükmü yer alırken 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un (RG: 13.11.2005 - 25642) 12. maddesi ile 765 sayılı Türk Ceza Kanunu, tüm ek ve değişiklikleri ile birlikte 01.06.2005 tarihi itibariyle yürürlükten kaldırılmıştır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (Bundan sonra TCK), bu suçu “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlığı altında eski hükümden bazı farklılar içerek şekilde düzenlemiştir. Eski Kanun, örgütün varlığı için “iki veya daha fazla kimse…” ararken yeni Kanun “en az üç kişi” aramaktadır.
Bu çalışma, TCK’nun “Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz.” yolundaki hükmü (md. 4) çerçevesinde yeni Kanununun örgüt için aradığı en az üç kişinin varlığı ile Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) anonim şirketler yönetim kurulu için aradığı en az üç üye şartının benzerliğinden yararlanarak okuru genel anlamda bilgilendirme amacı taşımaktadır. Bir başka ifade ile suçun işlenmesi amacıyla en az üç kişinin bir araya geldiği her durumda, çalışmamızda ifade edilen hususlarla karşılaşılması mümkündür.
Amaç bu olunca, konunun ayrıntısına girilmediği gibi çalışma, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un (RG: 31.03.2005 – M 25772) 18/d maddesiyle 01.06.2005 tarihinden geçerli olmak üzere yürürlükten kaldırılan 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanun’unun (RG: 01.08.1999 - 23773) yürürlük dönemi veya kaldırılmasından sonraki dönem ile de ilişkilendirilmemiştir.
Bu bağlamda, Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 359. maddesinde düzenlenmiş (vergi) kaçakçılık suçlarının bir suç olduğu konusunda tereddüt olmadığı ve TCK da suç işlemek amacıyla üç kişinin bir araya gelmesi durumunda örgütün varlığının kabul edildiği noktasından hareketle görüşlerimiz aşağıdaki gibidir.
II. Anonim Şirketlerin Yönetim ve Temsili
Anonim şirketlerin ana sözleşmesi ile atanmış veya genel kurulca seçilmiş en az üç kişiden ibaret bir yönetim kurulu (idare meclisi) bulunur. (TTK md. 312) Anonim şirket, kural olarak yönetim kurulu tarafından yönetilir ve temsil olunur. (TTK md. 317)
Yönetim kurulu pay sahibi üye ortaklardan oluşur. Ancak pay sahibi olmayan kişiler üye seçilirse, bunlar pay sahibi sıfatını kazandıktan sonra işe başlayabilirler. Tüzel kişiler pay sahibi olsa dahi yönetim kurulu üyesi olamazlar, ancak bu tüzel kişiliğin temsilcisi olan gerçek kişiler yönetim kuruluna üye seçilebilirler. (TTK md. 312) Yönetim kurulu üyeleri en çok üç yıl süreyle seçilirler. Ana sözleşmede aksine hüküm yoksa tekrar seçilmeleri mümkündür. (TTK md. 314)
Yönetim kurulu üyelerinin, şirket işlerinde gösterecekleri dikkat ve basiret hakkında “Şirket işlerini ücretle idare eden şerik tıpkı bir vekil gibi mesul olur.” yolundaki Borçlar Kanunu hükmü uygulanır. (TTK md. 320 yollaması ile BK md. 528/iki) Özetle, yönetim kurulu üyeleri, bir vekil asıla karşı nasıl sorumluysa, şirkete o şekilde sorumludur.
Yönetim kurulu, her yıl üyeleri (âzaları) arasından bir başkan (reis) ve bulunmadığı zamanlarda ona vekâlet etmek üzere bir başkanvekili (reisvekili) seçer. Yönetim kurulu ayrıca, işlerin gidişine bakmak, kendisine sunulan hususları hazırlamak, bütün önemli sorunlar ve özellikle bilânçonun düzenlenmesi hakkında rapor vermek ve kararlarının uygulanmasını gözetmek üzere, üyelerinden gereği kadar komite veya komisyon kurabilir. (TTK md. 318)
Ana sözleşmede yönetim ve temsil işlerinin yönetim kurulu üyeleri arasında taksim edilip edilmeyeceği ve taksim edilecekse bunun nasıl yapılacağı tespit edilir. Burada önemli nokta, yönetim kurulunun en az bir üyesine “şirketi temsil” yetkisi verilmesi gereğidir. Ana sözleşme ile “temsil yetkisinin ve yönetim işlerinin” “hepsinin veya bazılarının” yönetim kurulu üyesi olan “murahhaslara” veya pay sahibi olmaları zorunlu bulunmayan “müdürlere” bırakabilmek için genel kurula veya yönetim kuruluna yetki verilebilir. Bu düzenleme, “anonim şirket idare meclisi tarafından idare ve temsil olunur” kuralının istinasıdır. (TTK md. 319) Eğer ana sözleşme ile böyle bir belirleme yapılmamış ise bu durumda bu kural yani “anonim şirket idare meclisi tarafından idare ve temsil olunur” kuralı geçerli olmaya devam edecektir. (TTK md. 319 yollaması ile md. 317)
III. Ceza Mahkemesinde Yargılanacak (Vergi) Kaçakçılık Suçları
Vergi Usul Kanunu’nun 359. madde hükmünde:
- Vergi kanunlarına göre tutulan veya düzenlenen ve saklanma ve ibraz mecburiyeti bulunan defter ve kayıtlarda hesap ve muhasebe hileleri yapmak, (a-1)
- Vergi kanunlarına göre tutulan veya düzenlenen ve saklanma ve ibraz mecburiyeti bulunan defter ve kayıtlarda gerçek olmayan veya kayda konu işlemlerle ilgisi bulunmayan kişiler adına hesap açmak, (a-1)
- Vergi kanunlarına göre tutulan veya düzenlenen ve saklanma ve ibraz mecburiyeti bulunan defterlere kaydı gereken hesap ve işlemleri vergi matrahının azalması sonucunu doğuracak şekilde tamamen veya kısmen başka defter, belge veya diğer kayıt ortamlarına kaydetmek, (a-1)
- Vergi kanunlarına göre tutulan veya düzenlenen ve saklanma ve ibraz mecburiyeti bulunan defter, kayıt ve belgeleri tahrif etmek, (a-2)
- Vergi kanunlarına göre tutulan veya düzenlenen ve saklanma ve ibraz mecburiyeti bulunan defter, kayıt ve belgeleri gizlemek, (a-2)
- Vergi kanunlarına göre tutulan veya düzenlenen ve saklanma ve ibraz mecburiyeti bulunan belgeleri muhteviyatı itibariyle yanıltıcı olarak düzenlemek, (a-2)
- Vergi kanunlarına göre tutulan veya düzenlenen ve saklanma ve ibraz mecburiyeti bulunan belgelerden muhteviyatı itibariyle yanıltıcı olanları kullanmak, (a-2)
- Vergi kanunları uyarınca tutulan veya düzenlenen ve saklama ve ibraz mecburiyeti bulunan defter, kayıt ve belgeleri yok etmek, (b)
- Vergi kanunları uyarınca tutulan veya düzenlenen ve saklama ve ibraz mecburiyeti bulunan defter sahifelerini yok ederek yerine başka yapraklar koymak veya hiç yaprak koymamak, (b)
- Vergi kanunları uyarınca tutulan veya düzenlenen ve saklama ve ibraz mecburiyeti bulunan belgelerin asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenlemek, (b)
- Vergi kanunları uyarınca tutulan veya düzenlenen ve saklama ve ibraz mecburiyeti bulunan belgelerin tamamen veya kısmen sahte olarak düzenlenmiş asıl veya suretlerini kullanmak, (b)
- VUK hükümlerine göre ancak Maliye Bakanlığı ile anlaşması bulunan kişilerin basabileceği belgeleri, Bakanlık ile anlaşması olmadığı halde basmak, (c)
- VUK hükümlerine göre ancak Maliye Bakanlığı ile anlaşması bulunan kişilerin basabileceği belgelerin Bakanlık ile anlaşması olmayan kişilerce basılmış halini bilerek kullanmak, (c)
üzere 13 ayrı fiil, (a), (b) ve (c) olmak üzere üç ayrı bentte toplanmıştır. Her ne kadar söz konusu 13 fiil, tek bir başlık halinde “Kaçakçılık Suçları” başlığı altında düzenmişse de, 13 ayrı fiil = 13 ayrı suç söz konusu değildir. Maddenin düzenlemesi üç ayrı suçu öngörmekte olup, (a) bendinin (1) ve (2) numaralı alt bentlerinin iki ayrı suç oluşturup oluşturmayacağı tartışmalı bir konu olup, her ne kadar madde başlığı “Suçları” olarak çoğul ifade içermekte ise de kaçakçılık suçları adı altında (genel kabulden ayrılan görüşümüze göre) 4 ayrı suç mevcuttur.
Madde bu haliyle, (a) beninde on sekiz aydan üç yıla kadar, (b) bendinde üç yıldan beş yıla kadar ve (c) bendinde ise iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasını öngörmektedir.
VUK, içerdiği 359. madde itibariyle, ceza hükmü içeren bir Kanundur. TCK’nun “Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır.” hükmü (TCK md. 5) karşısında, TCK’nun genel hükümleri, VUK’nun öngördüğü suçlar (özellikle md. 359) hakkında da tereddütsüz uygulanacaktır.
IV. Vergi Suçları Yönünden Fail ve Cezada Özellik Gösteren Durumlar
VUK’nun “Tüzel Kişilerin Sorumluluğu” başlılık altında 333. maddesinde (vergi cezaları yönünden!) “Tüzel kişilerin idare ve tasfiyesinde Vergi Kanununa aykırı hareketlerden tevellüt edecek vergi cezaları tüzel kişiler adına kesilir. / Tüzel kişilerin kanuni temsilcilerinin vergi sorumluluğu hakkında bu kanunun 10'uncu maddesi hükmü vergi cezaları hakkında da uygulanır.” hükmüne yer verilmiş, fakat aynı hükmün son fıkrasında ise “Bu Kanunun 359 uncu maddesinde yazılı fiillerin işlenmesi halinde bu fiiller için 359 ve 360 ıncı maddelerde öngörülen cezalar bu fiilleri işleyenler hakkında hükmolunur.” denilerek diğer cezalar için, vergi cezalarından farklı olarak fiilleri işleyenler cezalandırmada adres gösterilmiştir.
Bu ayrım, aslında doğrudan vergi hukuku ile ilişkili olmayan ceza hukuku ilkelerinin bir gereği olarak ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki:
TCK, “Ceza sorumluluğu şahsidir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz.” hükmü ile (md. 20/1) cezaların şahsiliği ilkesini kabul etmekte diğer yandan ise “Tüzel kişiler hakkında ceza yaptırımı uygulanamaz. Ancak, suç dolayısıyla kanunda öngörülen güvenlik tedbiri niteliğindeki yaptırımlar saklıdır.” hükmü ile bir suç nedeni ile tüzel kişiler hakkında cezai yaptırım uygulanamayacağı düzenlenmektedir.
Zaten TCK’nun, “Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.” (md. 21) şeklindeki hüküm ile Anayasamızda “Ceza sorumluluğu şahsîdir.” şeklinde ifade edilen ilke (md. 38) doğrultusunda fiili işleyen kişi, suçun cezasına katlanacak kişi olmak durumundadır.
Suçun oluşumundan bahsetmek için hareket (maddi unsur), tipiklik (kanuni unsur), hukuka aykırılık ve kusurluluk (manevi unsur) gibi dört unsurun varlığı gerekmektedir. Bu unsurlardan herhangi birinin oluşmadığı hallerde faili cezalandırmak mümkün değildir. Buna göre ceza sorumluluğunun şahsi olması; suçu işleyen failin/faillerin cezadan bizzat sorumlu olması, failin/faillerin dışındaki kişilere doğrudan doğruya bu sorumluluğun yüklenmemesi ve cezalandırılmaması anlamına gelmektedir.
O halde VUK’nun 359. maddesinde belirtilen suça konu fiilleri kim işlemişse fail de o olmak durumundadır. Eğer bu fiiller birden fazla kişi tarafından gerçekleştirilmişse, “Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur.” yolundaki TCK hükmü uyarınca her bir kişi fail olarak cezalandırılacaktır.
Yine VUK’nun 359. maddesinde öngörülen suçların işlenmesi yönünden iştirak (md. 37), azmettirme (md. 38) ve yardım etme (md. 39) yönünden TCK’nun ilgili hükümleri uygulanacaktır. TCK’nunda düzenlenmiş diğer suçlar ile VUK2nun 359. maddesi uygulaması yönünden herhangi bir farklılık veya özellik bulunmamaktadır.
VUK’nun 359. maddesinde düzenlenen suçlara konu fiillerin en az üç kişi tarafından işlenmiş olması durumunda ayrıca olayda TCK’nunda “Kamu Barışına Karşı Suçlar” başlığı altında düzenlenmiş “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçunun (md. 220) oluşup oluşmadığı irdelenmek durumunda kalınacaktır. Şöyle ki:
TCK, “Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.” hükmü ile “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçunu düzenlemiştir. (md. 220/1) VUK’nun 359. maddesi bir suçu düzenlemiş olduğuna göre, maddede yazılı diğer unsurların da mevcudiyeti halinde failler “vergi suçu” dışında ayrıca “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçundan dolayı da cezalandırılacaklardır.
Cezalandırmada şu hususlar dikkate alınacaktır. (md. 220/2 – 8)
- Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
- Örgütün silahlı olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.
- Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur.
- Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır.
- Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan dolayı cezalandırılır.
- Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır.
- Örgütün veya amacının propagandasını yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
Konuyla ilgili dikkat çekilmesi gereken bir diğer düzenleme ise “Cezadan indirim” başlıklı VUK’nun (5728 sayılı Kanun ile değişik) 360. maddesidir. Buna göre;
- VUK’nun 359. maddesinde yazılı suçların işlenişine iştirak eden suç ortaklarının bu suçların işlenmesinde menfaatinin bulunmaması halinde, Türk Ceza Kanununun suça iştirak hükümlerine göre hakkında verilecek cezanın yarısı indirilir.
- Birden fazla kişi 359 uncu maddede sayılan fiillerin icrasına iştirak ettikleri takdirde fiili irtikap edenlerden veya doğrudan doğruya beraber işlemiş olanlardan her biri bundan ayrı ayrı maddi menfaat gözetmek şartıyla o fiile mahsus ceza ile cezalandırılır. Söz konusu fiilleri işlemeye azmettirenlere de aynı cezalar hükmolunur.
- Bu fiillere maddi menfaat gözetmeksizin iştirak edenlere fiile mahsus cezanın dörtte biri hükmolunur.
Görüldüğü üzere VUK, TCK’nun iştirak ile ilgili hükümlerine kısmen yollama ve müdahale etmekte ise de örgüt anlamında bir düzenleme içermemektedir. Elbette, suçun kendisi gibi, iştirak ve örgüt konularının da bizzat kendisi yargılamaya muhtaç konulardır. Kanun düzenlemelerinin uygulamada hayat bulması ceza yargısının uygulamalarıyla olacaktır. Ancak görüşümüze göre, VUK’nun bu kısmının tedvininde örgüt ile ilgili düzenleme bulunmaması nedeniyle bir zafiyet söz konusudur.
V. Açıklamaların Anonim Şirket ve Yönetim Kurulu Yönünden Somutlaştırılması
Bir Anonim Şirket, VUK’nun 359. maddesinde tanımlanan bir vergi suçu, örneğin sahte fatura kullanımı iddiası ile muhatap olduğunda, VUK’nun 344. maddesinde öngörülen idari yaptırımlar (vergi ziyaı cezası uygulanmak suretiyle tarhiyat) şirket tüzel kişiliği adına yapılacaktır. Bu yaptırımlara karşı idari yargıda tüzel kişilik adına dava açılması mümkündür.
Ancak olay VUK’nun 359. maddesi kapsamında suçun yargılanması, tüzel kişilik ceza yaptırımına muhatap olamayacağından, suça konu fiilleri işleyen gerçek kişiler muhatap alınarak yapılacaktır.
Anonim Şirket, en az üç kişiden oluşan yönetim kurulu tarafından temsil ve idare edildiğinden, -kural olarak- öncelikle yönetim kurulu üyelerinin fail olarak sanık konumunda yargılanıp yargılanmayacağı tartışılmak durumundadır. Yönetim kurulunun temsil ve idare yetkisi konusunda görev paylaşımı yapıp yapmadığı önemli ise de, temsil ve idare yetkisi bulunmayan üyelerin, daha en başta fail olarak dışarıda bırakılacağı sonucuna varılmamalıdır.. Sonuç olarak suçun maddi unsuru olan fiillerin bunlar tarafından da işlenmiş olması mümkündür. Ayrıca bir şekilde şirket çalışanları, şirketle ilgili kişiler veya şirket dışından kişilerin de bu fiillerin işlenmesinde bir araya gelmiş olmaları mümkündür.
Bu durumda her şeyden önce VUK’nun 359. maddesinde düzenlenmiş vergi suçunu (bu suçu oluşturan fiilleri) birlikte işleyenlerin her biri, bu suçun işlenmesine iştirak etmeleri nedeniyle öncelikle vergi suçunun faili olarak ayrı ayrı ele alınacaklardır. Ayrıca suça azmettiren veya yardım edenleri durumu da değerlendirilecektir.
Fail sayısı en az üç kişi olduğunda, bu faillerin suçu işlemek amacıyla bir araya gelmiş olmaları; eğer bir araya gelinerek oluşturulan yapı-sahip olunan üye sayısı ve araç gereç bakımından bu suçu işlemeye elverişli ise ayrıca suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan dolayı da cezalandırılacaklardır.
Örnekleyelim:
(X) Anonim Şirketi, yüksek karların gerçekleştiği bir sektörde faaliyet göstermekte, stok devir hızının yüksek olduğu bu karlı şirkette her ay yüksek tutarlı KDV ödemesi çıkmaktadır. Şirket, (A), (B) ve (C) isimli üç ortaktan oluşan yönetim kurulu tarafından yönetilmekte olup, yönetim kurulu üyesi (B) aynı zamanda murahhas üye olarak şirketin tek başına temsil ve idaresi ile de görevlidir. Ortakların ve diğer yönetim kurulu üyelerinin sürekli yüksek KDV ödendiği yolundaki şikâyetlerini dikkate alan (B), yönetim kuruluna “sahte fatura kullanma” yolunda bir öneri getiri ve diğer üyeler tarafından bu öneri benimsenir. Yönetim kurulu bu işleri takip edip çözmesi konusunda (B)’ye talimat verir ve (B)’de durumu Finans Müdürü (M) ile paylaşarak piyasadan sahte fatura temin etmeye başlarlar.
Olayı inceleyelim:
Yönetim kurulu en az üç kişiden oluşmak durumundadır ve olayda da bu şekilde oluşan yönetim kurulu söz konusudur. Yönetim kurulu üyeleri, yönetim kurulu oluşturmak gibi kanuni bir amaç yanında bir suçun işlenmesi –sahte fatura kullanılması- konusunda ikinci ve kanuni olmayan bir amaçta birleşmişlerdir. Bir araya gelen kişilerin sayısı, şirketi yöneten kişilerin tamamıdır. Üye sayısı suç işlemeye uygundur. Yönetim kurulunun ve dahi murahhas üyenin yetkileri, araç gereç yönünden de suçun işlenmesine elverişlidir.
Bu durumda, temsil ve idare konusunda yetkili olup olmaması önem arz etmeden tüm yönetim kurulu üyeleri ve dahi Finans Müdürü VUK md. 359 anlamında vergi suçunun failleridir ve her biri sahte fatura kullanma fiilinden dolayı cezalandırılacaklardır. Finans Müdürünün durumu TCK md. 39 uyarınca yardım etme anlamında değerlendirilirse cezası suçun yarısı kadar indirilecektir.
Ayrıca; yönetim kurulu üyeleri (A), (B) ve (C) suç işlem için bir örgüt kurmuş olmaları nedeniyle TCK md. 220/1 uyarınca cezalandırılacak, Finans Müdür (M)’nin durumu ise örgüte üye olup olmadığının ya da örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyip işlemediğinin tespitine göre yapılacaktır. Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi konumundaki (M)’nin örgüt üyesi olarak cezalandırılma olasılığı yüksektir.
Şirkete sahte fatura düzenleyen kişi ya da kurumun durumu, VUK md. 359 uyarınca sahte fatura düzenlemek fiili nedeniyle ayrıca incelenecektir.
Örgütü kuran, yöneten ve üye olanlar ile yardım edenlerin durumu ayrıca TCK md. 221 yönünden “Etkin pişmanlık” hükümleri çerçevesinde ele alınmalıdır. Ayrıca, oluşan bir vergi ziyaı bulunması durumunda şirket tüzel kişiliği adına üç kat vergi ziyaı cezası uygulanmasının yanında tüm yönetim kurulu üyeleri ile Finans Müdür adına da iştirak nedeniyle (VUK md.344/iki) ziya uğratılan vergilerin birer katı tutarında vergi ziyaı cezası uygulanacaktır.
VI. Sonuç
VUK’nun 359. maddesi öteden beri içerdiği hapis cezası nedeniyle uygulamada ve öğretide yakından takip edilmiş ve üzerinde birçok çalışma kaleme alınmıştır. Gerek kamuoyu ve gerekse öğretinin genel olarak madde hükmünde yer alan ve sıkça değişikliğe uğrayan hapis cezası miktarları üzerine yoğunlaştığı ve özellikle tarihsel süreçte hapis cezasının para çevrilmesi, cezanın ertelenmesi veya hükmün açıklanmasının ertelenmesi gibi müesseseler yönünden irdelemeler yaptığı gözlenmektedir.
VUK’nun 359. maddesinde düzenlenmiş ve esas itibariyle ekonomik bir suçun yaptırımı olarak ortaya çıkan hapis cezalarının sadece bu madde ile sınırlı olmadığı ve ekonomik bir suç ile yargılanan kişilerin ummadıkları (çoğu kez bilmedikleri) başka ceza hükümleri ile de karşılaşabileceği ortadadır. (Bu çalışma dışında, suçların birleşmesi ve tekerrür gibi diğer TCK müesseseleri de ceza miktarının tespitinde önem arz etmekte ise de, bunlar çalışmada dışarıda bırakılmıştır.)
Bir ekonomik suçun yaptırımının hapis cezası olması zaten bir tartışma konusu iken, bir de diğer Kanunlardan kaynaklanan benzeri (hatta daha ağır) yaptırımların mevcudiyeti başlı başına üzerinde düşünülüp tartışılması gereken bir konudur.
Akın Gencer ŞENTÜRK
Avukat
www.turkvergi.org