Yeniden "finansman gider kısıtlaması"
Türk vergi sisteminde, istisnaları saklı kalmak üzere, gerek kişilerin gerekse kurumların gerçek ve safi gelirlerinin vergilendirilmesi esas.
En yalın anlatımı ile mükellefler; tutar ve mahiyet itibari kesinleşmiş gelirlerinden, söz konusu kazançları elde etmek için katlandıkları giderleri düşmek suretiyle tespit ettikleri matrah üzerinden gelir veya kurumlar vergisi ödemekteler.
Ancak ticari kazancın elde edilmesine doğrudan katkısı olsa bile, bazen ekonomik bazense sosyal mülahazalarla bazı giderlerin kazancın tespiti sırasında dikkate alınmasına kanun koyucu tarafından izin verilmiyor.
Bu giderlere basit iki örnek olarak; tütün ürünlerine ilişkin ilan ve reklam giderleri ile telefon faturalarında yer alan özel iletişim vergisi gösterilebilir.
31 Mayıs 2012 tarihinde TBMM tarafından kabul edilen ve 15 Haziran 2012 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6322 Sayılı Kanun'la, kanunen kabul edilmeyen bu giderlere bir yenisi daha eklendi.
Finansman giderlerine yönelik bu kısıtlayıcı düzenleme bugünkü yazımızın konusunu oluşturmakta.
Ayrıntılara geçmeden önce şunu ifade edelim ki, aslında bu düzenleme "eskiler için yeni değil." 6322 Sayılı Yasa ile getirilen finansman gider kısıtlaması, bazı farklılıkları ile 1996-2004 arasındaki dönemde de Türk vergi sisteminde uygulanmıştı.
6322 sayılı düzenleme öncesi finansman giderlerinin durumu nasıldı?
6322 Sayılı Kanun öncesi, aksine bir düzenlemenin bulunmadığı durumlarda katlanılan finansman giderlerinin tamamının vergi matrahının tespitinde gider olarak kabulü mümkündü.
Örneğin; çalışanlarının ücretlerini ödemek için bankadan kredi kullanan bir işletme, söz konusu kredinin faizini, hatta kredi yabancı para cinsinden ise kur farklarını gider olarak yazabiliyordu.
Ancak bazı durumlarda finansman giderlerinin kabulü kanunen mümkün değildi. Örneğin, ortak ya da ortakla ilişkili kişilerden alınan ve öz sermayenin 3 katını aşan borçlanmalarda, 3 katı aşan kısma isabet eden finansman giderleri ile kur farkları gider olarak kabul edilmiyordu.
Diğer taraftan Maliye Bakanlığı'nca yapılan düzenlemeler çerçevesinde, yatırımların finansmanında kullanılan kredilerle ilgili faizlerden kuruluş dönemine ait olanların, doğrudan değil, sabit kıymetle birlikte amortisman yoluyla itfa edilmek suretiyle gider yazılması gerekiyordu.
Yeni düzenleme ne getiriyor?
Öncelikle şunun altını çizelim; 6322 Sayılı Kanun öncesi indirimi kabul edilmeyen veya amortisman yoluyla itfa edilmesi gereken finansman giderlerinin durumunda bir değişme yok. Tam tersine kanun, finansman giderlerinin indirimine yeni kısıtlar ve koşullar getiriyor.
Kimler kapsamda?
Yeni düzenlemenin merceğine hem gelir hem de Kurumlar Vergisi mükellefleri girmekte. Ancak kredi kuruluşları, finansal kuruluşlar, finansal kiralama, faktöring ve finansman şirketleri özel durumları hasebiyle kapsamın dışında.
Öz sermaye kadar yabancı kaynağa ve yatırıma yönelik borçlanmaya kısıtlama yok!
Yeni düzenleme ile;
- Kullanılan yabancı kaynakları öz kaynaklarını aşan işletmelerde, aşan kısma münhasır olmak üzere,
- Yatırımın maliyetine eklenenler hariç,
işletmede kullanılan yabancı kaynaklara ilişkin faiz, komisyon, vade farkı, kâr payı, kur farkı ve benzeri adlar altında yapılan gider ve maliyet unsurları toplamının %10'unu aşmamak üzere Bakanlar Kurulu'nca kararlaştırılan kısmı gider olarak kabul edilmeyecek.
Kanuna göre; belirlenecek oranı sektörler itibarıyla farklılaştırmaya Bakanlar Kurulu, uygulamaya ilişkin usul ve esasları belirlemeye ise Maliye Bakanlığı yetkili.
Somut bir örnek ile bu düzenlemenin mükelleflerden ne götüreceğini hesaplayalım. Tabii Bakanlar Kurulu henüz oran konusunda bir belirleme yapmadı. Ancak biz örneğimiz için faraza oranı %5 alalım.
Öz sermayesi 50 bin TL olan bir işletme 100 bin TL kredi kullanmış ve bu kredi için 10 bin TL faiz ödemiş olsun. Eski durumda söz konusu giderin tamamı, işle ilgili olmak kaydıyla gider olarak kabul ediliyordu.
Şimdi ise öz sermayeyi aşan 50 bin TL'lik kısma isabet eden 5 bin TL'lik finansman giderinin %5'i yani 250 TL'si gider kabul edilmeyecek.
Bu ise söz konusu işletmenin 50 TL daha fazla Kurumlar Vergisi ödemesi gerektiği anlamına geliyor. Bakanlar Kurulu oranı %10 olarak belirlerse Kurumlar Vergisi tutarı da 100 TL olacak.
Yeni düzenleme neyi amaçlıyor?
Yeni düzenlemeye ilişkin kanun gerekçesinde; firmaların öz kaynak yapılarının güçlü olmasının mikro düzeyde firmalar, makro düzeyde ise ülke ekonomisi için büyük önem taşıdığı, firmaların finansman ihtiyaçlarını borçlanma yerine öz kaynakları ile finanse etmelerini teşvik etmek amacıyla bu düzenlemenin ihdas edildiği ifade edilmekte.
Düzenleme ne zaman yürürlüğe girecek?
Finansman gider kısıtlaması 01.01.2013'ten itibaren yürürlüğe girecek. Dolayısıyla da bu düzenleme 2012 hesap dönemi vergi matrahının tespitinde dikkate alınmayacak.
Mükelleflerin beklentisi
Ülkemizde çoğu işletmenin sermaye sorunu yaşadığı, kredi kullanmaksızın faaliyetini devam ettirmesinin mümkün olmadığı bilinen bir gerçek. İstisnalar dışında, dış kaynak kullanan çoğu mükellef, sermaye olarak koyacak bir mal varlığı bulunmadığı veya sermayesi yetersiz olduğu için kredi kullanıyor.
Bu nedenle, finansman gider kısıtlamasında oranın, Bakanlar Kurulu'nca mümkün olduğu kadar düşük belirlenmesi; istihdam ve katma değer oluşturan sektörler için ise bu oranın sıfır olarak uygulanması mükelleflerin beklentisi.
Ancak ticari kazancın elde edilmesine doğrudan katkısı olsa bile, bazen ekonomik bazense sosyal mülahazalarla bazı giderlerin kazancın tespiti sırasında dikkate alınmasına kanun koyucu tarafından izin verilmiyor.
Bu giderlere basit iki örnek olarak; tütün ürünlerine ilişkin ilan ve reklam giderleri ile telefon faturalarında yer alan özel iletişim vergisi gösterilebilir.
31 Mayıs 2012 tarihinde TBMM tarafından kabul edilen ve 15 Haziran 2012 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6322 Sayılı Kanun'la, kanunen kabul edilmeyen bu giderlere bir yenisi daha eklendi.
Finansman giderlerine yönelik bu kısıtlayıcı düzenleme bugünkü yazımızın konusunu oluşturmakta.
Ayrıntılara geçmeden önce şunu ifade edelim ki, aslında bu düzenleme "eskiler için yeni değil." 6322 Sayılı Yasa ile getirilen finansman gider kısıtlaması, bazı farklılıkları ile 1996-2004 arasındaki dönemde de Türk vergi sisteminde uygulanmıştı.
6322 sayılı düzenleme öncesi finansman giderlerinin durumu nasıldı?
6322 Sayılı Kanun öncesi, aksine bir düzenlemenin bulunmadığı durumlarda katlanılan finansman giderlerinin tamamının vergi matrahının tespitinde gider olarak kabulü mümkündü.
Örneğin; çalışanlarının ücretlerini ödemek için bankadan kredi kullanan bir işletme, söz konusu kredinin faizini, hatta kredi yabancı para cinsinden ise kur farklarını gider olarak yazabiliyordu.
Ancak bazı durumlarda finansman giderlerinin kabulü kanunen mümkün değildi. Örneğin, ortak ya da ortakla ilişkili kişilerden alınan ve öz sermayenin 3 katını aşan borçlanmalarda, 3 katı aşan kısma isabet eden finansman giderleri ile kur farkları gider olarak kabul edilmiyordu.
Diğer taraftan Maliye Bakanlığı'nca yapılan düzenlemeler çerçevesinde, yatırımların finansmanında kullanılan kredilerle ilgili faizlerden kuruluş dönemine ait olanların, doğrudan değil, sabit kıymetle birlikte amortisman yoluyla itfa edilmek suretiyle gider yazılması gerekiyordu.
Yeni düzenleme ne getiriyor?
Öncelikle şunun altını çizelim; 6322 Sayılı Kanun öncesi indirimi kabul edilmeyen veya amortisman yoluyla itfa edilmesi gereken finansman giderlerinin durumunda bir değişme yok. Tam tersine kanun, finansman giderlerinin indirimine yeni kısıtlar ve koşullar getiriyor.
Kimler kapsamda?
Yeni düzenlemenin merceğine hem gelir hem de Kurumlar Vergisi mükellefleri girmekte. Ancak kredi kuruluşları, finansal kuruluşlar, finansal kiralama, faktöring ve finansman şirketleri özel durumları hasebiyle kapsamın dışında.
Öz sermaye kadar yabancı kaynağa ve yatırıma yönelik borçlanmaya kısıtlama yok!
Yeni düzenleme ile;
- Kullanılan yabancı kaynakları öz kaynaklarını aşan işletmelerde, aşan kısma münhasır olmak üzere,
- Yatırımın maliyetine eklenenler hariç,
işletmede kullanılan yabancı kaynaklara ilişkin faiz, komisyon, vade farkı, kâr payı, kur farkı ve benzeri adlar altında yapılan gider ve maliyet unsurları toplamının %10'unu aşmamak üzere Bakanlar Kurulu'nca kararlaştırılan kısmı gider olarak kabul edilmeyecek.
Kanuna göre; belirlenecek oranı sektörler itibarıyla farklılaştırmaya Bakanlar Kurulu, uygulamaya ilişkin usul ve esasları belirlemeye ise Maliye Bakanlığı yetkili.
Somut bir örnek ile bu düzenlemenin mükelleflerden ne götüreceğini hesaplayalım. Tabii Bakanlar Kurulu henüz oran konusunda bir belirleme yapmadı. Ancak biz örneğimiz için faraza oranı %5 alalım.
Öz sermayesi 50 bin TL olan bir işletme 100 bin TL kredi kullanmış ve bu kredi için 10 bin TL faiz ödemiş olsun. Eski durumda söz konusu giderin tamamı, işle ilgili olmak kaydıyla gider olarak kabul ediliyordu.
Şimdi ise öz sermayeyi aşan 50 bin TL'lik kısma isabet eden 5 bin TL'lik finansman giderinin %5'i yani 250 TL'si gider kabul edilmeyecek.
Bu ise söz konusu işletmenin 50 TL daha fazla Kurumlar Vergisi ödemesi gerektiği anlamına geliyor. Bakanlar Kurulu oranı %10 olarak belirlerse Kurumlar Vergisi tutarı da 100 TL olacak.
Yeni düzenleme neyi amaçlıyor?
Yeni düzenlemeye ilişkin kanun gerekçesinde; firmaların öz kaynak yapılarının güçlü olmasının mikro düzeyde firmalar, makro düzeyde ise ülke ekonomisi için büyük önem taşıdığı, firmaların finansman ihtiyaçlarını borçlanma yerine öz kaynakları ile finanse etmelerini teşvik etmek amacıyla bu düzenlemenin ihdas edildiği ifade edilmekte.
Düzenleme ne zaman yürürlüğe girecek?
Finansman gider kısıtlaması 01.01.2013'ten itibaren yürürlüğe girecek. Dolayısıyla da bu düzenleme 2012 hesap dönemi vergi matrahının tespitinde dikkate alınmayacak.
Mükelleflerin beklentisi
Ülkemizde çoğu işletmenin sermaye sorunu yaşadığı, kredi kullanmaksızın faaliyetini devam ettirmesinin mümkün olmadığı bilinen bir gerçek. İstisnalar dışında, dış kaynak kullanan çoğu mükellef, sermaye olarak koyacak bir mal varlığı bulunmadığı veya sermayesi yetersiz olduğu için kredi kullanıyor.
Bu nedenle, finansman gider kısıtlamasında oranın, Bakanlar Kurulu'nca mümkün olduğu kadar düşük belirlenmesi; istihdam ve katma değer oluşturan sektörler için ise bu oranın sıfır olarak uygulanması mükelleflerin beklentisi.
İsmail KÖKBULUT