Mali aflarla ilgili arka arkaya üç makale yazdım. Bir bakıma bu dördüncü makale olacak. İlk makalede mali afların başarısını değerlendirmiş, ikinci makalede af sonrası yapılması gerekenlerden bahsetmiş, üçüncü makalede önümüzdeki dönemde olası muhtemel temel inceleme ve ihtilaf konusu olarak gördüğüm transfer fiyatlaması sorunları özetlenmiştir. Götürü gider uygulamasında yanlışta ısrar niye? İhracatçılar ve yurt dışı müteahhitlik şirketleri, belgeli giderlerine ek olarak, yurt dışı döviz hâsılatlarının binde beşini geçmemek üzere, götürü gider indirimi yapabilmektedirler. Bazı ülkelerde belge alma zorluğu nedeniyle, yurt dışında iş yapanlara böyle bir olanak sağlanmıştır. Maliye Bakanlığı, götürü gider hesaplanmasını, harcama yapılması ve işletmenin varlığında bir azalma olması koşuluna bağlamıştır. Buna göre; harcama ve ödeme yapılmış, ancak belge alınamamışsa, hâsılatın binde beşi sınırı içinde bu harcama tutarı, götürü gider olarak matrahtan indirilebilecektir. Yargı organları konuyu aynı şekilde değerlendirmemektedir. Danıştay, götürü gider indirimi için, belgesi temin edilemeyen bir harcamanın mevcut olduğunun ve ödemenin muhasebe kayıtlarına intikal ettiğinin ispatına gerek olmadığı yönünde çok sayıda karar vermiştir. Tespit edebildiğimiz kadarıyla, 1990'lı yıllardan bugüne kadar çok sayıda karar çıkmıştır. Kararların tamamı da özetlendiği gibidir. Buna rağmen, götürü giderle ilgili tarhiyatların devam ettiği görülmektedir. İnceleme elemanları konuyu eleştirmeye devam etmektedir. Onlar da haklıdır, çünkü Bakanlığın Tebliği bunu emretmektedir. Zaman zaman da konuyu eleştirmekte, şirketlere de "Ben zorunlu olarak eleştiriyorum ama dava açarsanız kazanırsınız" demektedirler. Daha da dikkat çeken nokta, bazı şirketlerde, bütün yıllar için sırayla tarhiyat yapıldığı, bütün tarhiyatlar yargı kararıyla kaldırılmasına rağmen, tarhiyat yapılmaya devam edildiği görülmektedir. İşletmelerin, vergi dairelerinin, denetim elemanlarının ve yargı organlarının zaman ve enerjisini boşa harcamamak ve Devlete olan güveni aşındırmamak adına, hızla 194 no.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinin değiştirilmesine ve bütün tarafların rahatlatılmasına acilen ihtiyaç vardır. Dönemsellik ilkesi vergiyi erken ödemeye engel mi? Malum, vergide işlemler ve vergileme dönemsellik esasına göre yürümektedir. Bir dönemin vergisinin başka bir döneme kaydırılması cezalandırılmaktadır. Böylece Devletin alacağının geciktirilmeden Hazineye aktarılması amaçlanmaktadır. Düzenlemede ve düzenlemenin gerekçesinde anlaşılmayacak bir durum yoktur. Ancak, zaman zaman işletmeler, dönemsellik ilkesine aykırı olarak vergilerini erken ödeyebilmektedirler. Bu durum da genellikle, hangi döneme ait olduğu açık olmayan gelir ve giderin olduğunda ortaya çıkmakta, örneğin ilgili dönemi net olmayan bir gider, Hazine lehine sonraki dönemde gider kaydedilmektedir. Bu durumda ne olmalı sorusuna bizim cevabımız, "Mükellefe vergisini erken ödediği için teşekkür edilmelidir" şeklindedir. Vergisini erken ödeyene teşekkür edildiği bir durum tahmin edileceği gibi bizim Devlet geleneğimizde yoktur. Ancak her zaman olmamakla birlikte, vergisini erken ödeyenlerin, dönemsellik ilkesine aykırı davranıldığı gerekçesiyle vergi, ceza ve faize muhatap olduğu sıkça rastlanan olağan bir durumdur. Başka bir özelliğin olmadığı, Hazine aleyhine işletmelerin vergi tasarrufuna yol açmayan durumlarda, gereksiz tarhiyatları önleyecek bir mekanizmaya ihtiyaç vardır. KDV'nin geç indiriminin kime ne zararı var? Mal ve hizmet alımları nedeniyle ödenen KDV, mal veya hizmetin alındığı yılın içinde kalınmak koşuluyla, indirim konusu yapılabilmektedir. Yıl aşılırsa indirim olanağı yok olmaktadır. Örneğin Aralık 2010 ayına ilişkin bir fatura geç geldi ve 2010 defteri yerine, geldiği ay olan Şubat 2011'de bu yılın defterlerine kaydedildiyse, faturada yer alan KDV'nin sonraki yılda indirimi mümkün olmamaktadır. KDV'nin geç indiriminin ne sakıncası var? Bizce hiçbir sakıncası yok. Devlet açısından yok, işletme açısından vergi erken ödendiği için elbette işletme için fazladan bir maliyet unsuru. Düzenleme neden böyle? Bizim tahminimiz, yapıldığı dönemde KDV beyannameleri üzerinden yapılan denetim şekli nedeniyle bu düzenleme yapılmış olmalı. Beyannamelerin manyetik ortamda alınması ve Ba/Bs formlarının varlığı nedeniyle eski denetim şekli devam etmediğine göre, kuralı devam ettirmenin de bir anlamı kalmadı. Bırakalım işletmeler ihtiyaçları varsa veya zorunlularsa indirimi geç yapsınlar, vergileri erken ödesinler, KDV'nin temel işleyiş mekanizması da bozulmasın. Ciro primleri KDV'ye tabi mi? Maliye Bakanlığı yıl sonu ciro primlerini bir hizmetin bedeli olarak gördü ve baştan beri KDV'ye tabi olduğunu açıkladı. Bizce de öyle. Ancak tespit edebildiğimiz kadarıyla, ciro primlerinin KDV'ye tabi olduğu yönünde bir, olmadığı yönünde de çok sayıda yargı kararı var. KDV var diyen yargı kararının da gerekçesi kabul edilebilir değildir. Kararda genel tebliğe atıf yapılıp, genel tebliğde yapılan açıklama nedeniyle işlemin vergiye tabi olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Oysa genel tebliğde yer alan açıklamanın (Düzenleme değil, Bakanlığın böyle bir düzenleme yetkisi de yok), tarhiyata dayanak olması mümkün değildir. Yapılması gereken bizce açık bir düzenlemeyle, yıl sonu ciro primlerini KDV'ye tabi tutmak, gereksiz ihtilafların da önüne geçmektir. Gelir İdaresi'nin görüşünü değiştirip yargı kararlarına uyması da elbette başka bir seçenektir. Recep Bıyık http://www.dunya.com/recep-biyik_106_0_yazar.html |
twitter.com/vergivekanunla
http://vergikanunhaberleri.blogspot.com/