Siz hiç kayıt dışı istihdamdan, kayıt dışı ekonomiden şikâyet etmeyen patron gördünüz mü?
Göremezsiniz! Peki, kendi işyeri kayıt dışılıkla ilgili incelemeye alındığında rahatsız olmayan patron gördünüz mü? Onu da göremezsiniz!
Türkiye'de nedendir bilinmez, kayıt dışılığın çalışanların değil de daha çok işverenin sorunu olduğu düşünülür. Oysa kayıt dışılık gelir dağılımını bozan, yoksulluğu derinleştiren amansız hastalıklardan biridir. Bu yapı kayıt dışı çalışan işverenin zenginliğini artırırken o işverenin yanında çalışanları yoksulluğa sürükler. Sigortasız geçen her gün maaşından başka geliri, emeklilikten başka umudu olmayan milyonlarca insanı sefalete bir adım daha yaklaştırır.
Bununla birlikte kayıt dışılıktan beslenen işveren ucuz işçi maliyetleri ve sıfır vergi yükü avantajıyla dürüst mükellefe rekabet şansı bırakmaz. Ekonomide çarklar haksız zenginleşme ve dramatik yoksullaşma ekseninde döner.
Kayıt içindeki kurnazlık
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı son dönemde kayıt dışı istihdamla mücadelede farklı yöntemleri uygulamaya başladı. İşyeri denetimlerinde genel yaklaşım, kayıtsız çalışan işçileri tespit etmeye yönelikti. Bu denetimler sırasında gerçekte örneğin 20 işçiyle faaliyetini sürdürdüğü halde sadece 5-10 işçisine sigorta yapmış, geri kalan 10-15 işçisini sigortasız ve "geleceksiz" çalıştıran çok sayıda işyeri tespit edildi, cezalar kesildi. Bu denetim yöntemi, işçilerinin tamamını asgari ücretten gösterip kayıt içinde kalma kurnazlığı sergileyen işverenlerce de alkışlandı.
Ancak Bakanlık son dönemde, tüm çalışanlarının sigortasını yaptırmakla birlikte kalfalarını, ehil ustalarını, usta başlarını, hatta müdürlerini, neredeyse tüm personelini asgari ücretle çalıştırma (!) mahareti gösteren işverenlerine de odaklanmaya başladı. Denetimler arttıkça görüldü ki, işyerlerinde asgari ücretin 3-5 hatta 10 katına varan miktarlarda maaşlar ödendiği halde tüm personele asgari ücretten sigorta yaptırmak gelenek halini almış.
"Bizi denetlemeyin" şikâyeti
Denetim enerjisini işte bu geleneği yıkmak için kullanmaya başlayan Çalışma Bakanlığı son dönemde yoğun şikâyetler alıyor. Kayıtlı görünme geleneğine sıkı sıkıya bağlı ve bu becerisi sayesinde uzun süredir denetim yüzü görmemiş işveren diyor ki: "Devlet kayıtsız çalışan işyerlerine gideceğine, işçisinin sigortasını yatıran biz dürüst mükelleflerin peşine düştü. İşi gücü bıraktık müfettişlere dosya yetiştirmeye çalışıyoruz." Üstelik bu işverenler sadece kendi kendilerine söylenmekle kalmıyor, üst örgütleri aracılığıyla bugünlerde Çalışma Bakanlığı üzerinde baskı oluşturma hazırlığı yapıyorlar.
Ne zaman kayıt dışılıkla etkin mücadele başlasa "konjonktür" faktörü devreye girer: "Aman kriz geliyor, işverene bir darbe de devlet vurmasın!" "Cari açık yüksek, aman yerli üreticimizin yükünü artırmayalım!" "Aman, ha işveren batarsa işçi bu işi de bulamaz!"
Türkiye'de nedendir bilinmez, kayıt dışılığın çalışanların değil de daha çok işverenin sorunu olduğu düşünülür. Oysa kayıt dışılık gelir dağılımını bozan, yoksulluğu derinleştiren amansız hastalıklardan biridir. Bu yapı kayıt dışı çalışan işverenin zenginliğini artırırken o işverenin yanında çalışanları yoksulluğa sürükler. Sigortasız geçen her gün maaşından başka geliri, emeklilikten başka umudu olmayan milyonlarca insanı sefalete bir adım daha yaklaştırır.
Bununla birlikte kayıt dışılıktan beslenen işveren ucuz işçi maliyetleri ve sıfır vergi yükü avantajıyla dürüst mükellefe rekabet şansı bırakmaz. Ekonomide çarklar haksız zenginleşme ve dramatik yoksullaşma ekseninde döner.
Kayıt içindeki kurnazlık
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı son dönemde kayıt dışı istihdamla mücadelede farklı yöntemleri uygulamaya başladı. İşyeri denetimlerinde genel yaklaşım, kayıtsız çalışan işçileri tespit etmeye yönelikti. Bu denetimler sırasında gerçekte örneğin 20 işçiyle faaliyetini sürdürdüğü halde sadece 5-10 işçisine sigorta yapmış, geri kalan 10-15 işçisini sigortasız ve "geleceksiz" çalıştıran çok sayıda işyeri tespit edildi, cezalar kesildi. Bu denetim yöntemi, işçilerinin tamamını asgari ücretten gösterip kayıt içinde kalma kurnazlığı sergileyen işverenlerce de alkışlandı.
Ancak Bakanlık son dönemde, tüm çalışanlarının sigortasını yaptırmakla birlikte kalfalarını, ehil ustalarını, usta başlarını, hatta müdürlerini, neredeyse tüm personelini asgari ücretle çalıştırma (!) mahareti gösteren işverenlerine de odaklanmaya başladı. Denetimler arttıkça görüldü ki, işyerlerinde asgari ücretin 3-5 hatta 10 katına varan miktarlarda maaşlar ödendiği halde tüm personele asgari ücretten sigorta yaptırmak gelenek halini almış.
"Bizi denetlemeyin" şikâyeti
Denetim enerjisini işte bu geleneği yıkmak için kullanmaya başlayan Çalışma Bakanlığı son dönemde yoğun şikâyetler alıyor. Kayıtlı görünme geleneğine sıkı sıkıya bağlı ve bu becerisi sayesinde uzun süredir denetim yüzü görmemiş işveren diyor ki: "Devlet kayıtsız çalışan işyerlerine gideceğine, işçisinin sigortasını yatıran biz dürüst mükelleflerin peşine düştü. İşi gücü bıraktık müfettişlere dosya yetiştirmeye çalışıyoruz." Üstelik bu işverenler sadece kendi kendilerine söylenmekle kalmıyor, üst örgütleri aracılığıyla bugünlerde Çalışma Bakanlığı üzerinde baskı oluşturma hazırlığı yapıyorlar.
Ne zaman kayıt dışılıkla etkin mücadele başlasa "konjonktür" faktörü devreye girer: "Aman kriz geliyor, işverene bir darbe de devlet vurmasın!" "Cari açık yüksek, aman yerli üreticimizin yükünü artırmayalım!" "Aman, ha işveren batarsa işçi bu işi de bulamaz!"
Erdoğan SÜZER