TTK'nda geç kalan tartışma
Son aylarda yoğunluğu giderek artan bir tartışma herkesin dikkatini çekmiş olmalı. Özellikle iş dünyasından ve şirketler kesiminden yüksek dozlu yakınmaların seslendirildiği bu tartışmanın konusu yeni Türk Ticaret Kanunu yani kısaca TTK. Konuya yabancı biri,yeni ve sürpriz bir gelişmenin söz konusu olduğunu,bu nedenle yaygın bir tepki oluştuğunu sanabilir. Oysa bir yıl önce yasalaşan, hazırlık çalışmaları ise yaklaşık on yıldır devam eden bir düzenlemeden sözediyoruz. Süreç boyunca ilgilendirdiği bütün kesimlerin desteklediği, üzerinde uzlaştığı ileri sürülen ve öngördüğü radikal değişiklikler ile ilgili ciddi bir tartışmaya ya da eleştiriye tanık olunmayan yasanın birdenbire hedef haline gelmesi, aslında ülkemizdeki yasa yapış biçimini ve özel kesimin davranış alışkanlıklarını bilenler için hiç de sürpriz değil. Başta yasayı hazırlayanlar olmak üzere pek çok ilgiliye böyle bir gelişmenin sonradan ortaya çıkacağını ifade eden biri olarak benim için de değil.
Yumurta kapıya gelince
Kuşkusuz ellibeş yıldır yürürlükte olan eski yasanın, bu sürede dünyada ve Türkiye'de ekonomi onca değişmişken aynı kalması beklenemezdi.Bu açıdan kapsamlı ve bütünsel bir revizyonun, hatta reformun hedef alınması isabetli olmuştur. Buna karşılık yasanın 1 Temmuz 2012'de yürürlüğe girmesine aylar kala tartışılmaya başlanması, uzun hazırlık ve yasalaşma sürecinin iyi değerlendirilmediğini; yeterince özümsenmediğini ve paylaşılmadığını gösteriyor. Kağıt üzerinde bütün meslek kuruluşlarından,odalardan,sivil toplum kuruluşlarından,üniversitelerden görüş alınmış olmasına rağmen neden böyle bir durumun ortaya çıktığı irdelenmeye değer.
Öncelikle her zaman yapısal zaaflarımızdan biri olarak nitelediğimiz zihniyet ve davranış kültürünün sonuçları bağlamında TTK yasama sürecinin yeni ve ilginç bir örnek oluşturduğunu söyleyelim.Yasa, taslak ya da tasarı olarak uzun süre gündemde olmasına ve komisyon aşamasında ilgili bütün kesimlerden görüş alınmasına rağmen birinci derecede ilgili taraf ve düzenleme alanının sahibi durumundaki özel kesim, konuyu yeterince ciddiye almamış,1200 civarındaki yeni hükmü ve muhtemel sonuçlarını irdelememiş, ancak yasa çıktıktan sonra ve yürürlük tarihi yaklaşırken, o da muhtemelen cezai hükümlerin sertliğini öğrenince vaktiyle yapması gereken inceleme ve uyarı işlevini yerine getirmeye başlamıştır.Bu ihmalde eski yasanın gelişmiş ve karmaşık ekonomik realitenin gerisinde kalmış gevşek ve neredeyse "müeyyidesiz" kurgusunun yarattığı rehavetin de payı olsa gerektir.Sonuç olarak yaygın zihniyet arızamız gerçekleşmiş, proaktif katkı yetersiz kalmış, ancak yasa ortaya çıktıktan sonra reaktif eylem aşamasında sorumluluk alınabilmiştir.
Amaç cezayı öncelemek değil
Aslında yasa yapış biçimimizden kaynaklanan sorunlar da var.Öngörülen düzenlemelerin amacının açıklıkla tanımlanmaması ve yasa gerekçelerinin yeterince ayrıntılı yazılmaması, münferit hükümlerin bu amaç ve gerekçe ile ne ölçüde uyumlu ve tutarlı olduğunun değerlendirilmesini güçleştiriyor. Nitekim TTK'nın hazırlık sürecinde de özel kesim temsilcisi odalar, meslek kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları taslağı değerlendirmekten ve aktif katkı vermekten ziyade bilgi edinmeye ve anlamaya çalışmakla yetindiler. Yasama sürecinin son aşamasında ise nedense ayrıntılı tartışmadan çok hızlı yasalaşmanın hedeflendiği "temel kanun" süreci, son bir tartışma imkanını da ortadan kaldırdı.
Bu açıdan iş hayatını düzenleme özelliği ağır basan bir yasanın, ceza yasasını çağrıştıran para ve hapis cezalarıyla donatılması da tartışmaya açık. Karşılıksız çek düzenlenmesinde dahi hapis cezası kaldırılırken, kamuya sunulacak bilgilerde (ki bunların da büyük bir bölümü amaç ile ilgisiz görünüyor) ufak bir eksiklik ya da şirkete gider yazılması kabul edilmeyen küçük bir faturanın hapis cezasını gerektirecek bir eylem olarak yorumlanması imkanı, bu bakımdan da ölçünün kaçırıldığını düşündürüyor.
Yapılacak iş ne?
Kısaca yeni TTK ile ilgili olarak yapılması ve özel sektörün aktif olarak katkı vermesi gereken iş, açıkça belirtilmiş olmasa da düzenlemenin temel amaçları olan iş ve yatırım ortamında saydamlığın arttırılması, özel kesimde kurumsal yönetimin güçlendirilmesi, hukuk ile bilgi teknolojileri ilişkisinin kurulması, denetim işlevine ciddiyet kazandırılması, işletmelerimizin küresel rekabet koşullarına uyumu ve dünya ile aynı dili konuşmasını sağlayacak raporlama standartlarına kavuşması yönlerinden yasa hükümlerinin test edilmesi, amacı aşan ya da onun çerçevesi ile uyumsuz ve ilgisiz olanların ayıklanması ve değiştirilmesidir.Bu bağlamda yeni ekonomi kurumlarıyla uyumu sağlayacak tek kişilik şirket, elektronik toplantı düzeni, kapsam ve sınırları revize edilmek şartıyla bilgi toplumu ve internet sitesi hizmetleri, şirketlerin yeniden yapılanmasının kolaylaştırılması, uluslararası muhasebe ve raporlama standartları gibi olumlu hükümlerin özüne zarar verilmemesi özenle gözetilmelidir. Çalışmalar sırasında uluslararası yatırımcılar açısından da önem taşıyan ana sözleşme kapsamı, pay devri, hakim ortak ve güven sorumluluğu ile ilgili hükümler, işlem denetçiliği, internet sitesi kapsamı,iş kanunu ve vergi kanunları ile çelişki yaratabilecek hükümler konusunda titiz bir değerlendirme ihtiyacı da unutulmamalı.
Daha önemlisi yasanın asıl paydaşı olan şirketlerimizin bu konuda en azından denetim ve bilişim uzmanları gibi destek unsurları kadar bilgi ve teşvik sistemine gösterdikleri kadar ilgi sahibi olmaları...
adnan.nas@tr.pwc.com
31.01.2012 - 08:47
Adnan NAS / ASLINA BAKARSANIZ
KAYNAK http://www.dunya.com/adnan-nas_29_0_yazar.html