İş kazası fonu
İş kazaları ölüm, sakatlık, işgücü kaybı gibi maddi ve manevi tahribatlara neden olan trajedik olaylardır. İnsani boyutu ile yaklaşıldığında özellikle ölümlü iş kazalarında şahsın hayatını kaybetmesi, geride kalan ailesinin yaşadığı manevi ve maddi buhranlar dışarıdan izleyenler için dahi oldukça acı verici. Bunların yanında yetişmiş bir işgücünün kaybı, işverenin ve devletin yüklendiği sorumluluklarda hesaba katılırsa sonuçları oldukça ağır olduğu göze çarpmaktadır. İş kazalarının ülkemize yıllık bazda maliyeti 2011 itibariyle yaklaşık 34 milyar TL.
Aynı yıl Milli Eğitim Bakanlığının bütçeden aldığım miktar da bu kadar. İş kazaları ülkemiz hasılasından yaklaşık bir eğitim bütçesi kadar zarara neden olmaktadır. Ülkemizde 1988-2009 yılları arasında bildirimi yapılmış olan tam 1.974.937 iş kazası meydana gelmiş ve bu kazalar neticesinde 24.109 kişi hayatını kaybetmiştir. Hayatını kaybeden kişi sayısı göz önüne alındığında neredeyse terör sonucu hayatını kaybedenlere yakın bir sayıya ulaşılmaktadır.
Yıllar içinde iş kazası sayısı ciddi bir azalma trendi göstermiştir. 1988 yılında yaklaşık 171.000 iş kazası olmuş, 2009 yılında ise bu sayı 64.000’e kadar gerilemiştir. İstihdam edilen kişi sayısı ile oranlandığında iş kazaları 20 yıllık bir periyotta %69 oranında azalmıştır. Bu olumlu gelişmeye karşın 1988 yılında iş kazalarında hayatını kaybedenlerin sayısı 1163 iken 2009 yılında 1171 kişi iş kazalarında hayatını kaybetmiştir. Genel olarak iş kazalarında azalan bir trend söz konusuyken ölümlü iş kazası sayısı yıllar bazında pek değişmemiş, meydana gelen iş kazası sayısına oranlandığında ise ölümlü iş kazalarının oranı tüm iş kazaları içinde yaklaşık 2.64 kat artmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti sosyal devlet olmanın gereği olarak iş kazasına uğrayan bir çalışanı ve ailesini mağdur etmemek adına, sağlık yardımı, geçici ve sürekli iş göremezlik ödeneği, hak sahiplerine evlenme ve cenaze ödeneği, ölüm geliri ve ölüm aylığı gibi desteklerle görevini Sosyal Güvenlik Kurumu aracılığı ile ifa etmektedir.
Tabiatıyla bu görevi ifa ederken sorumlu ve kusurlu gördüğü işverenlere kusuru nispetinde rücu etmekte, işverenlerde ciddi maddi sorumlulukların altına girmektedir. Bu yükümlülükler bazen işletmeleri kapatma noktasına getirebilmekte, bir çok işveren de bu durumdan şikayet etmektedir.
Bu kapsamda son zamanlarda dile getirilmeye başlanan ve işverenlerin mali yükümlülüklerini azaltmayı amaçlayan bir fikir tartışılagelmektedir. Adına kısaca “iş kazası fonu” da denilebilecek öneri niteliğindeki uygulama ve sonuçları devlet-işçi-işveren açısından ciddiyetle ele alınmalıdır.
Mevcut uygulamada iş kazasının ardından işverenler kusuru nispetinde, sağlık harcamaları, bağlanan gelir ve aylıklar için sorumluluk altına girmektedir. Öngörülen fonla, işverenlerden sigortalının brüt ücreti üzerinden belirlenecek bir yüzde ile veya prim oranlarının belli bir yüzdesinin alınmasıyla fona aktarılacak ve iş kazası vuku bulduğunda işverene rücu edilmeden işverenin tüm yükümlülükleri ve mahkemelerin manevi tazminat kararları fondan karşılanacak. En önemli konulardan biri olan fon için toplanacak prim nispeti ise, işyerinin büyüklüğüne, çalışan işçi sayısına, işyerinin tehlike sınıfına, daha önce meydana gelen kaza sayısına ve işyerinin yıllık performansına göre belirlenecek.
Burada akıllara gelen en büyük soru işareti işverenlerin işçi sağlığı ve güvenliği konusunda alacağı tedbirlerle alakalı. Böyle bir fonun varlığı işveren için maliyet gerektiren iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerini almakta zafiyet oluşturabilir. Bunun önüne geçmek için ise kurulacak “bağımsız işçi sağlığı ve güvenliği denetimi firmaları” çözüm olarak düşünülüyor. Bu firmalar yetkilerini bakanlıktan alarak işyerlerini denetleyecek, kazançlarını ise denetimini yaptığı işverenlerden değil fondan sağlayacaklar. Böylelikle yapı-denetim firmalarının karşılaştığı, denetlediği yerden kazancını elde etme, yani denetlenenin istediği onayı hayatını sürdürmek için vermek zorunda kalması sorunu da kalmayacak. Denetim firmalarının gerçekten bağımsız denetim yapması sağlanabilecek. Bu yapıya ek olarak yerel işçi sağlığı ve güvenliği konseyleri örgütlenmeyi sağlayabilir, merkez teşkilatta ise genel müdürlük bazında bu yapıların sevk ve idaresi sağlanabilir.
Sistem doğru işlerse bakanlığa ait denetim birimleri tek tek işyerlerini gezmek zorunda kalmayacak, denetimlerini bağımsız denetim şirketleri üzerinde yapacak. Böylelikle daha az yerde daha etkili denetim yapılması sağlanacak. Rutin denetimler sonucunda ya da iş kazaları sonucunda bakanlık denetim birimlerinin gerek işyerinde gerek bağımsız denetim şirketinde yaptığı incelemeler sonucunda işini doğru yapmadığı anlaşılan denetim firmaları için ağır para cezaları, suistimale göre hapis cezaları dahi öngörülebilecek.
Öngörülen sistem özel sigorta şirketlerinin yaptığı “işveren mali mesuliyet sigortası” ile çok benzer bir yapıda. Sigorta şirketleri topladıkları prim karşılığında işveren kusurlu dahi olsa iş kazasından doğan zararlarını tazmin ediyor. Ancak sigorta şirketleri uygulamada her iş kolunu veya her iş yerini kapsam içine alamayabilmektedir. Kar güdüsü ile hareket eden şirketler risk yoğun gördükleri ya da dosyası kabarık işverenleri sigorta yapmayabiliyor ve sorumluluk tamamen işverende kalabiliyor.
İşverenlerin gerekli tedbirleri almasına rağmen engel olamadığı iş kazalarında mali yükümlülükten kurtulmasına yarayacak bu fikir işveren açısından kulağa hoş gelse de bir çok sorunu da beraberinde getirebilir:
-Rücu davaları ve tazminat davaları sonucu kimi zaman yüz binlerce liralık yükün altına girecek olmak işverenlerin bu konuda çok daha duyarlı olmasına neden olmaktadır. Kurulacak fonla “nasılsa prim ödeyince her şey devletten” yaklaşımı oluşabilir. Bu da güçsüz konumdaki işçiyi daha da zayıf duruma düşürür. Bağımsız denetim firmaları yeterli verimi sağlayamazsa kar hırsı işçi hayatının, sağlığının önüne geçebilir.
-Kurulacak bağımsız denetim firmaları ve işveren açısında maddi alışveriş olmasa dahi oluşabilecek çıkar ilişkileri tedbirlerin alınmamasına neden olabilir.
-Tüm işyerlerini denetim kapsamına almak için çok sayıda firmanın kurulması, iş sağlığı ve güvenliği denetçisi, uzmanı yetiştirilmesi ciddi bir maliyet oluşturacaktır.
-Mali sorumluluk için devletin prim toplaması özel sigorta şirketlerinin ana kazanç kalemlerinden birisi olan işveren mali mesuliyet sigortasını bitirir ve birçok özel sigorta şirketi ve çalışanlarını zor duruma düşürür.
-Fonda birikecek miktarın hangi kurum tarafından ne şekilde değerlendirileceği ayrı bir önem arz etmektedir. Zira bu tarz devasa fonların doğru bir şekilde değerlendirilip fonun devamının sağlanması arzu edilirken borç ödeme, bütçe açığının kapatılması gibi noktalarda kullanılması fonun doğmadan ölmesi anlamına gelmektedir.
Taner Aydaner
http://blog.milliyet.com.tr/Is_kazasi_fonu/Blog/?BlogNo=364063&RefNo=22