Vergi Davalarında Ahim’e Müracaat Olanakları
I- GİRİŞ
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AHİM) kuruluşu 1959 yılıdır. 01.11.1998 tarihine kadar bireysel müracaatlar komisyonu yapılmış, komisyonun kabul ettiği davalar ancak mahkemenin önüne gelmiştir.
Bu tarihten sonra komisyon ortadan kalkmış, kişisel başvurular da direkt olarak Mahkeme’ye yapılmaya başlanmıştır.
Türkiye’nin kendi vatandaşlarına bireysel başvuru hakkını tanıması Ocak 1987 tarihinde gerçekleşmiştir.
1987 tarihinden beri yapılan çok sayıda başvurudan bugüne dek (Şubat 2012) 2747 dosya karara bağlanmış olup; 2747 karara bağlanan dosyadan 2404’ünde AHİM Sözleşmesi’nin en azından bir maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir. 2747 davadan sadece 57’sinde Türkiye mahkum edilmemiş; 204’ünde ise dostane çözüme gidilmiştir. AHİM’e müracaat eden ülkeler arasında Türkiye, Rusya, İspanya, İtalya gibi ülkeler gitmiş olup, bu ülkeler buradan mahkumiyet kararları almıştır. İspanya, AHİM tecrübesi boyunca 65 mahkumiyet almış, İtalya 1651 mahkumiyet kararı almış bulunmaktadır.
II- VERGİSEL KONULARDA AHİM’E MÜRACAAT
Mülkiyet hakkı Anayasa’mızın 35. maddesinde, kamu vergisel yükümlülükleri ise, “vergi ödevi” başlığı altında; Anayasa’mızın 73. maddesinde düzenlenmiş bulunmaktadır.
Diğer yandan AİHS (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) ve Ek Protokoller; Türkiye tarafından kabul edilip[1] onaylanmak suretiyle yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.[2]
1982 Anayasamızın md. 90/5’e göre; AİHS bir iç hukuk yasal düzenlemesi olarak kabul edilmekte; ayrıca söz konusu Sözleşme’nin anayasaya aykırılığı ileri sürülememektedir. Yasal düzenlemelerle Sözleşme’nin çelişmesi halinde; yasa hükümleri değil, Sözleşme hükümlerinin esas alınması gerekmektedir. AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi), AİHS’ne taraf devletlerce kabul edilen yükümlülüklere uyulmasını sağlamak amacıyla kurulmuştur.[3] Bu nedenle de AİHS’nin yorumlanmasında; AİHM’nin içtihat ve yorumlarının esas alınması gerekir.
AİHS temel insan hak ve özgürlüklerinin korunması ve geliştirilmesini amaçlamaktadır (Sözleşme’nin başlangıç bölümü).
Sözleşmeyle korunan hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesi ve belirli koşulların da gerçekleşmesi halinde; AİHM’ne başvurulabilir.
İhlalin mutlaka AİHS’ne taraf devletin kamu kurumu veya kamu gücü kullanan bir kamu görevlisi tarafından gerçekleştirilmiş olması gerekir. İhlal çoğunlukla, bir mahkeme kararı aracılığıyla gerçekleşmektedir. Ancak ihlalin mahkeme kararıyla gerçekleşmesi demek; AİHS’ni mahkemenin ihlal ettiği anlamına gelmez. Çünkü ihlal; taraf devletin yetersiz bir yargı sisteminden, örneğin yargıç, savcı ve personel yetersizliğinden, bilirkişilerin raporlarını çok geç vermelerinden, yasaların ve hatta anayasanın yetersiz, eksik ve AİHS ile güdülen amaçlara aykırı olmasından, sicil sistemlerinin eksik ve yanlış kurulmasından ve buna benzer nedenlerden doğmuş olabilir. Bu tür nedenler, AİHS md. 6'da düzenlenen “âdil yargılanma hakkı” kapsamına giren; “davaların makul süre içinde bitirilmesi hakkı”nı ihlal edebilir. Bir başka örnek de, kadın-erkek eşitliğini yahut da insanlar arasında eşitliği bozunu nitelikteki iç hukuk düzenlemeleridir. Gerçi ülkemizde mahkemelerin, eşitliği bozucu nitelikteki yasalar uygulamaması ve doğrudan eşitliği öngören şekilde karar vermeleri gerekir. Ancak mahkemelerin, bu yasalara göre ve eşitliği ihlal eden bir karar vermeleri halinde; AİHS’nin “ayrımcılık yasağı” başlığı altında düzenlenen 14. maddesi ihlal edilmiş olur.
Şu halde AİHS ihlali mutlaka ceza hukuku alanında gerçekleşmeyebilir. İhlal, özel hukuk, disiplin hukuku, idare hukuku alanlarında da gerçekleşebilir. [4]
AİHS uygulamasında uyuşmazlığın niteliği değil; Sözleşme’yle korunmak istenen hakkın niteliği esas alınır.
Genelde vergisel uyuşmazlıklar hakkında AİHM’ne müracaat pek mümkün olmamakla beraber mülkiyet hakkı ihlali dolayısıyla aşırı vergileme veya adil olmayan bir cezalı tarhiyat dolayısıyla vergi mükelleflerinin bütün mamelekini kaybetmesi durumunda bu mahkemeye başvuru yolu açılabilir.
Örneğin md. 6'da düzenlenen “âdil yargılanma hakkı”, ceza hukuku alanında ihlal edilebileceği gibi, vergi hukuku ve kamu malî yükümlülükleri alanında da ihlal edilmiş olabilir. Bu taktirde AİHM’ne başvurma hakkı doğacaktır.
III-AŞIRI VERGİ UYGULAMALARI SONUCU ADİL YARGILAMA HAKKI DOLAYISIYLA VERGİ MÜKELLEFLERİNİN MÜLKİYET HAKLARINI İHLALİ
AİHM’nin sayacağımız özellikle şu maddeleri bu konuda, uygulama alanı bulabilir:
“Âdil yargılanma hakkı”nı düzenleyen md. 6, “etkili başvuru hakkı”nı düzenleyen md. 13, “ayrımcılık yasağı”nı düzenleyen md. 14, “olağanüstü hallerde askıya alma” halini düzenleyen md. 15, “hakların kötüye kullanımının yasaklanması”nı düzenleyen md. 17, “hakların kısıtlanmasının sınırları”nı düzenleyen md. 18, “kabul edilebilirlik koşulları”nı düzenleyen md. 35, “kararların bağlayıcılığı ve uygulanması”nı düzenleyen md. 46, “Mahkeme’nin masrafları”nı düzenleyen md. 50 gibi hükümleri.
Diğer yandan, gerek vergi idaresi tarafından kesilen para cezaları ve gerekse mahkemeler tarafından verilen cezalar konusunda; ceza ve ceza usul hukuku uygulanır. Bu nedenle bu konularda AİHS’nin “Âdil yargılanma hakkı”nı düzenleyen md. 6, “cezaların yasallığı”nı düzenleyen md. 7 ve bunun gibi hükümleri uygulanır.
a) Bir kişi veya özel hukuk tüzel kişisinin AİHS’nde düzenlenen temel hak ve özgürlüklerinden en az birinin ihlâl edilmiş olması,
b) İhlâlin, AİHS’ni kabul ederek onaylayan taraf devlet tarafından gerçekleştirilmiş bulunması,
c) İhlal konusunda mağdur edilen kişinin, ihlali gerçekleştiren devlet aleyhine başvuruda bulunması, Ülkemiz bakımından aleyhine başvurulan olarak başvuru dilekçesine, “Türkiye Cumhuriyeti’ni temsilen Başbakanlık Ankara” yazılması gerekir.
d) Başvurudan önce, iç hukuk yollarının tümünün tüketilmiş olması,
“İç hukuk yollarının tüketilmiş olması”ndan; yapılan eylem ve işleme karşı dava ve itiraz yollarına başvurulup, varsa istinaf, temyiz ve karar düzeltme yollarının tümüne başvurulması anlaşılmaktadır. Bu yollardan herhangi birinin iradî olarak ihmal edilmesi; AİHS md. 35’e göre “kabul edilebilirlik koşulları”nın kaybına yol açacaktır. Mevcut CMK sistemine göre ceza davalarında; karar düzeltme yoluna gidilmesi söz konusu değildir. Vergi, resim ve harç ile kamu malî yükümlülükleriyle ilgili davalarda temyiz ve karar düzeltme yollarına gidilmesi gerekir. “Karar düzeltme”, “iç hukuk yollarının tüketilmesi” mecburiyetine dahil değildir.
e) “İç hukuk yolları”ndan en son başvurulması gereken “kanun yolu”nda verilmiş olan karar tarihinden itibaren altı ay içinde başvuruda bulunulmuş olması,
AİHS md. 35 de “... kesin karardan itibaren altı aylık süre içinde Mahkeme’ye başvurulabilir.” düzenlemesi yer aldığına göre; sürenin, karar tarihinden değil, tebliğ tarihinden itibaren başladığını kabul ederek başvuruda bulunmak; altı aylık sürenin bitimine ve dolayısıyla da bu konuda hak kaybına neden olabilir.
a) AİHM iç hukuk yollarının üstünde yeni bir temyiz mercii değildir. Bu bakımdan verilen kararı değiştirmek, bozmak ya da iptal etmek gibi bir görev ve yetkisi yoktur. Mahkeme, ihlâlin niteliğine göre ve AİHS’nin amacı doğrultusunda karar verir. AİHM, çoğu zaman tazminata da hükmetmektedir.
b) Kavramları yorumlarken, mevcut yorum ve kavramlarla bağlı değildir. Sözleşme’de yer alan kavramlar “özerk” (muhtar) kavramlardır.
c) Taraf devletler, AİHM kararlarını uygulamak zorundadır. Bu nedenledir ki; AİHM kararları hukuk sistemimizde “yargılamanın yenilenmesi” nedenidir.
AİHS ve AİHM kararları, hukukumuzun ve hukuk uygulamalarımızın daha âdil bir sistemin oluşması yolunda oldukça yararlıdır. Esasen Anayasa md. 90/5 hükmü gereğince mahkemelerin; AİHS ile AİHM’nin yorumlarını kendiliklerinden uygulamaları gerekir. Yüksek Mahkemeler bu tür uygulamalar yapmaktadır. Bir vergi davasında Danıştay 7. Daire Esas 2007/362, Karar 2010/1030 sayılı ve 24.02.2010 tarihli kararında, AİHM’nin 18.03.1997 tarih-2149/93 sayılı kararına yollamada bulunmuş ve AİHS’nde düzenlenen “âdil yargılanma ilkesi” ile “savunma hakkı”nı gerekçe göstererek karar vermiştir.[5]
IV-SONUÇ
Görüldüğü üzere, iç hukuk yollarının lokal ülkede tükenmesi halinde AİHS hükümlerine göre vergisel konularda aşırı vergileme veya adil yargılama yapılamaması veya mülkiyet haklarının ihlalleri nedeniyle adil olmayan bir cezalı tarhiyattan kaynaklanan ihtiyati haciz ve ihtiyati tahakkuk uygulamaları sonucunca vergi yükümlülerinin bütün mamelekini kaybetmesi halinde AİHM’e vergisel alanda müracaat yapılabilir.[6]
KAYNAKLAR
ALPASLAN Mustafa, Uygulamada Vergi davaları ve AİHM’e Müracaat, Kanyılmaz Matbaacılık, İzmir, 2001.
ÖĞÜTÇÜ Burhan, “AİHS ve Kamu Mali Yükümlülükleriyle İlgili Uyuşmazlıklar”, www.haberhurriyeti.com
KISALTMALAR
AİHS : Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
AİHM : Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
CMK : Ceza Muhakemeleri Kanunu
Dnş. : Danıştay
DVDDK : Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu
[1] 4 Kasım 1950 tarihinde Roma’da imzalanan Sözleşme, 3 Eylül 1953 tarihinde yürürlüğe girmiş ve 18 Mayıs 1954 tarihinde Türkiye tarafından onaylanmıştır. Türkiye tarafından 30 Nisan 1997 tarihinde onaylanan 11 Nolu Protokol ile yapılan değişiklikler metne işlenmiştir.
[2] 6366 sayılı İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Koruma Sözleşmesi ve Buna Ek 1 Nolu Protokolün Tasdiki Hakkında Kanun, 10.03.1956 tarihinde kabul edilerek, 19.03.1954 tarih ve 8662 sayılı RG’de yayınlanmıştır.
[3] AİHS md.19
[4] ÖĞÜTÇÜ Burhan, “AİHS ve Kamu Mali Yükümlülükleriyle İlgili Uyuşmazlıklar”, www.haberhurriyeti.com
[5] Bkz. ÖĞÜTÇÜ Burhan, “AİHS ve Kamu Mali Yükümlülükleriyle İlgili Uyuşmazlıklar”, www.haberhurriyeti.com
[6] ALPASLAN Mustafa, Uygulamada Vergi davaları ve AİHM’e Müracaat, Kanyılmaz Matbaacılık, İzmir, 2001.
Dr. Mustafa ALPASLAN
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
m.alpaslan@windowslive.com
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale yazılı veya elektronik ortamda kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak göstermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)