Muvazaalı Boşanmalar ve Hukuki Yaptırımları
I-GİRİŞ
Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan maaş almak amacıyla eşlerin muvazaalı şekilde boşanmaları ve bu boşanmaya rağmen aynı evde yaşamaya devam ederek maaş almaları hali, artık herkesçe kabul edilen ve bu konuda yasal bir düzenleme yapılması zorunluluğunu doğuracak kadar yoğun başvurulan bir yöntemhaline gelmiştir.
Muvazaa kelimesinin anlamı; Türkçemizde tam karşılığı olmamakla birlikte üçüncü kişileri aldatmaya yönelik davranış ve danışıklı harekettir. Muvazaalı bir işlemde en önemli unsurlar ise tarafların başkalarını aldatmak amacıyla yaptıkları ve gerçek iradelerini gizledikleri görünürdeki işlemle üçüncü kişileri aldatma kastıdır. 11.01.2011 tarihinde kabul edilen Türk Borçlar Kanunu’nun; “Sözleşmelerin yorumu, muvazaalı işlemler” başlıklı 19.maddesinde: Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır denilmektedir.
Muvazaa iki türlüdür. (mutlak muvazaa ve nisbi muvazaa) Bunlardan biri olan mutlak muvazaada taraflar aslında hiçbir hukuki işlem yapmak istememektedirler. Üçüncü kişileri aldatmak amacıyla hukuki işlem yapmaktadırlar, Mutlak muvazaada muvazaalı işlem geçersizdir. Bunun müeyyidesi ise yokluktur. Yoklukta hukuki işlen hiç olmamış gibi en baştan itibaren hükümsüz olarak değerlendirilir. Hukuk sistemimizde muvazaalı işlemleri taraflar öne sürebildiği gibi olaydan bağımsız üçüncü kişiler de ileri sürebilir. Taraflar eğer muvazaayı ileri sürüyorsa bunu yazılı olarak ispat etmek zorundadır. Ancak muvazaayı üçüncü kişiler ileri sürüyorsa yazılı olarak ispat etme zorunlulukları yoktur. Tarafların gerçek iradelerine uymayan muvazaalı işlemler, ister mutlak muvazaa, ister nisbi muvazaa söz konusu olsun, geçersizdir. Muvazaalı işlem taraflar arasında hiçbir hukuki sonuç, alacak ve borç doğurmaz. Muvazaalı işlemler için “irade prensibi” uygulanır.
II-İLGİLİ KANUN MADDELERİ ÇERÇEVESİNDE KONUYA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME :
Ailenin temelini evlenme teşkil eder. Kanun koyucular evlenmenin tanımını yapmayarak, eşler arasında ortaya çıkan durumu, genellikle bir birlik, evlilik birliği diye nitelendirmişlerdir (ZGB md. 159, Türk M.K. md. 151). Evlilik iki kişi arasında, resmi makamlar önünde yapılan sözleşmedir, kadın ve erkek resmi nikâh ile evlenmekle Medeni Kanun gereğince “eş” sıfatlarını alır.
Ülkemizde gelişen sosyal adalet duygusu, kadının bağımsızlığı uğrundaki mücadeleler ve kadının giderek artan bir oranda iş hayatına kayması, kadın erkek ilişkilerinde ve bunlara ilişkin değer yargılarında değişme yaratmış, sonuç olarak ta toplumlarda gerilim ve fiilî durum değişikliklerine yol açmıştır. Diğer bir ifade ile aile üyeleri arasında gevşeyen bağlar, değişen ilişkiler, beraberinde boşanmaları da getirmiştir. Evlilik birliği her şeyden önce manevî bir bağ, ahlâkî temele dayanan bir müessese olmakla beraber, maddî yönü de inkâr ve ihmâl edilemez. Hukuk sistemimiz sosyal devlet ilkesi gereğince kadına maddî güven sağlama, ona kocanın veya ölmüş olan anne-babanın kazancından bir pay ayırma zorunluluğunu da dikkate almıştır. Böylece, özellikle boşanan ya da eşi ölen kadına bazı imtiyazlar tanınması konusunda hukuk ve yargı sistemimizde önemli kararlar bulunmaktadır.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun “Ölüm Aylığının Hak Sahiplerine Paylaştırılması” başlıklı 34.maddesinde;
- Hizmet akdi ile çalışmamakla birlikte, ceza infaz kurumları ile tutukevleri bünyesinde oluşturulan tesis, atölye ve benzeri ünitelerde çalıştırılan hükümlü ve tutuklular,
- 3308 sayılı Meslekî Eğitim Kanununda belirtilen aday çırak, çırak ve işletmelerde meslekî eğitim gören öğrenciler ve 3308 sayılı Meslekî Eğitim Kanununda belirtilen aday çırak, çırak ve işletmelerde meslekî eğitim gören öğrenciler,
- İş Kurumu tarafından düzenlenen meslek edindirme, geliştirme ve değiştirme eğitimine katılan kursiyerler
hariç olmak üzere çalışmayan veya yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında çalışmayan veya kendi sigortalılığı nedeniyle gelir veya aylık bağlanmamış çocuklardan; yaşları ne olursa olsun evli olmayan, evli olmakla birlikte sonradan boşanan veya dul kalan kızların her birine %25 oranında aylık bağlanacağı öngörülmüştür. Sosyal güvenlik mevzuatı gereğince, boşanma ile resmi nikâhla son bulan kız çocuklarına; varsa, vefat etmiş anne veya babası üzerinden yetim aylığı bağlanabileceği gibi, eğer ilk evliliği varsa ve ilk eşi vefat etmişse onun üzerinden dul aylığı alma hakkı tanınmıştır. Boşanan kadın, boşanma tarihinden sonra Sosyal Güvenlik Kurumu’na müracaat ederse dul veya yetim aylığı bağlanacaktır.
Bunu bir fırsat olan gören çiftler son yıllarda sıkça başvurulan bir yol olarak gerçekte boşanma iradeleri olmadığı halde sosyal ve ekonomik çıkar sağlamak amacı ile karşılıklı anlaşarak muvazaalı olarak boşanmaktadır. Kanun karşısında boşanan çiftler yaşamlarına aynen kaldıkları yerden karı koca olarak devam ettirdikleri halde, evlilik akitlerini resmi olarak sona erdirerek yasanın kendilerine ancak boşanma halinde tanıdığı haklardan yararlanmak için Kurumumuza müracaat ederek aylık talebinde bulunmaktadırlar.
Aylık talebi sonrasında, üçüncü kişiler tarafından yapılan ihbar ve şikayetler veya boşanan çiftlerin boşandığı eşi ile tekrar evlenmeleri sonucunda ortada gerçek bir boşanma olup olmadığı gibi tespiti, takdiri ve değerlendirilmesi değişik açılardan son derece zor olan bu konuda Sosyal Güvenlik Denetmenleri tarafından yapılan denetimler sonucunda karar verilmektedir. Sosyal Güvenlik Denetmenleri tarafından; dava sırasında eşler arasında yaşanan velayet, nafaka, tazminat taleplerine, yapılan çevresel soruşturmalara, alınan beyanlar, elde edilen belgelere boşanmaya ilişkin tutumlara bakılarak bir karine teşkil edebilecek veriler doğrultusunda; karı koca ilişkisinin devam edip etmediği başka bir deyişle Kanunun sunmuş olduğu haklardan yararlanabilmek için muvazaalı olarak boşanıp-boşanmadıkları hususunda tespit yapılmaktadır.
Toplumumuzda fiili bir gerçeklik olan ancak bu zamana kadar maalesef haklarında işlem yapılamayan, boşandıkları halde eski eşleri ile birlikte yaşamaya devam eden ya da evliliklerini resmiyete intikal ettirmeyerek aylık almaya devam eden kişilerin bu şekilde aylık almalarını engellemek için Sosyal Güvenlik Denetmenleri tarafından yapılan denetimler sonucunda boşanmanın gerçekte var olmadığı sonucuna varılması halinde ise 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56.maddesine göre işlem yapılmaktadır. 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren Kanunu'nun 'Gelir ve aylık bağlanmayacak haller' başlıklı56. maddesinin son fıkrasına göre; "...Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96. madde hükümlerine göre geri alınır denilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus ise; Muvazaalı boşanma nedeni ile bağlanan aylıkların boşanılan eş dışında üçüncü şahıslar ile birlikte yaşama halinde kesilmemesidir
5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun; “Yersiz Ödemelerin Geri Alınması” başlıklı 96. maddesinin birinci fıkrasında ise “Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;
- Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,
- Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, üç aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan,
İtibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurum’dan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır.” hükmü amirdir. Bu bağlamda fiilen evlilik akdinin sona ermediği tespit edilen çiftler için uygulanacak müeyyideler tespitin yapıldığı tarihten; kanunun yürürlük tarihi olan 01.10.2008 tarihine kadar geriye yürümektedir.
Kanunun ilgili maddesi ölüm aylığı alma hakkının kötüye kullanılmasını engellemeyi amaçlamakladır. Ölüm aylığı kazanmaya hak kazanmak için gerekli olan “evli olmama” koşulu, kanuna karşı hile yolu ile boşanılarak aşılmakta ve devletin geliri bulunmayan dul veya bekar kadınları koruma gayesi istismar edilmektedir. Çiftler kanuna karşı hile yaparak kanunun kendilerine belli şartların varlığı halinde imkân tanıdığı haklardan, bu şartları taşımadıkları halde taşıyormuş gibi hile yaparak yararlanmaya çalışmaktadırlar. Kanuna karşı hile yolu ile evlilik müessesini boşaltarak, ölmüş bulunan anne ve babasının maaşından pay almayı, kısa vadeli sigorta kollarından ücret ödemeden yararlanmayı diğer bir deyişle Sosyal Güvenlik Kurumu’nu ve devletimizi de bilinçli olarak zarara uğratmayı amaç edinmiştir.
Ancak Yargıtay Ceza Genel Kurulu yakın tarihte verdiği kararla bu durumda olan karı kocaların dolandırıcılık suçu işlemediğinden Cumhuriyet savcılığına yapılan suç duyurularına istinaden yapılan yargılamada beraat kararı verilmesine hükmetti. Hukuk Genel Kurulu ise, "ceza başka, aylık başka" diyerek bu durumda olan kadınlara yetim aylığı verilemeyeceğine hükmetmiştir. Bu durumda olan kişilerin boşanıp birlikte yaşamaya devam etmesi dolandırıcılık suçunu oluşturmayabilir ama boşanan çiftler nikâhsız birlikte yaşamaya devam ediyorsa kadının yetim aylığı kesileceği, ödenen maaşlarında de geri alınacağı, Ceza davasındaki beraat kararı hukuk davasını bağlamayacağını belirtmiştir.
Verdiği kararlar kesin ve bağlayıcı nitelik taşıyan Yargıtay Ceza Genel Kurulu vermiş olduğu bu kararla; kadınların, ölen babalarının sigorta aylıklarını alabilmek için boşanmaları halinde çiftin suç işlememiş olduğu kararı yargı sistemimizce net bir şekilde ifade edilmiş oldu.
III- SONUÇ:
Sosyal güvenlik mevzuatımız gereğince boşanan kadınların, boşandıkları eşleriyle fiilen birlikte yaşadıklarının veya boşandığı eşi ile tekrar evlenen çiftlerin ayrı oldukları sürede beraber yaşadıklarının tespiti halinde; ölen anne veya babasının maaşını alabilmek amacıyla eşinden boşanan, ancak boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşamaya devam eden bu kişiler için ağır ceza mahkemelerinde, 'nitelikli dolandırıcılık' suçlaması ile Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulmayacak, kamu davaları artık açılmayacaktır. Hukuk Genel Kurulu'nun kararı kesin ve bağlayıcı nitelik taşıdığı için bundan sonraki "aylık davaları"nda da emsal oluşturacak ve Kurumumuz sadece yapılan ödemeler ile Kısa vadeli sigorta kollarından sağlanan yardımların yasal faizi ile tahsiline gidecektir.
(*) Mesut ŞAHİN
(*) Sosyal Güvenlik Denetmeni