6. Yılında Sosyal Güvenlik Reformu
Sosyal güvenlik reformu 6 yıl önce bugün yani 1 Ekim 2008'de yürürlüğe girdi. Türkiye nüfusunun tamamını kapsayan reform, kurumsal yapıdan uygulamaya kadar pek çok şeyi değiştirdi.
Sosyal güvenlik sistemindeki kapsamlı düzenlemeler uzun vadede sonuç verdiğinden, reformun sonuçlarını tam olarak görebilmek için 6 yıl kısa bir süre sayılabilir. Fakat gidişatın yönünü tespit etmek için az bir süre de değil. Geçen zaman içerisinde bazı meyvelerini veren reformu artısıyla eksisiyle değerlendirebiliriz.
Reformun artı ve eksileri
Reformun sokaktaki vatandaşa yansıyan en somut artısı Genel Sağlık Sigortası (GSS) oldu. 18 yaş altındaki çocukların otomatikman GSS kapsamına alınması, sağlık kurumlarına başvuruda statü farkının kaldırılması ve SGK'nın ödeme listesinin genişletilmesi bunların başında geliyor. Fakat 1 Ocak 2012'de başlayan ve gelir testine dayanan zorunlu GSS uygulaması büyük ölçüde başarısız oldu. Nitekim son torba kanunda bu kapsamdaki kişilere af/yapılandırma getirilmesi, devletin de bu başarısızlığı kabul ettiğini gösteriyor.
Tek çatı
Reformun bir diğer artısı kurumsal tek çatının sağlanmış olması. 2006 yılında gerçekleşen tek çatı, eski kurumların yönetim ve hizmet farklılıklarının standarda kavuşması anlamında yerinde bir adım oldu. Bu anlamda SGK'nın pek çok AB üyesi ülkedeki kurumlara göre oldukça iyi bir altyapıya kavuştuğunu söyleyebiliriz. Ancak eskiden gelen yetişmiş insan kaynağı, yeni sisteme adapte edilemedi. Özellikle orta kademe yönetici (şef, şube müdürü, müdür yardımcısı) pozisyonlarındaki personel büyük ölçüde kuruma küstürüldü. Son yıllarda yönetici atamalarındaki siyasi/sendikal tercihler de çalışma barışını önemli ölçüde bozmuş durumda. Ayrıca 2011 yılında SGK yönetim kurulu yetkilerinin birçoğunun bakana aktarılması, sosyal tarafların SGK'daki temsilini sınırlandırmış oldu.
Kayıt dışı düşüyor
Reformun artısı olarak gördüğümüz bir diğer husus kayıt dışı istihdamda azalma eğiliminin devam etmesi. Reform öncesinde %48 civarında olan kayıt dışı istihdam, bu sene %36'ya kadar gerilemiş durumda. Bunda diğer faktörlerin yanında sosyal güvenlikte saha denetimleri ile elektronik kontrollerin de etkili olduğu muhakkak. Fakat tarım kesimindeki kayıt dışı istihdamın halen %80'in üzerinde seyretmesi, bu alanda reformun istenen sonucu vermediğini gösteriyor.
Norm ve standart birliği yara aldı
Reformun en temel hedeflerinden birisi sosyal statüler arasında bulunan norm ve standart farklılıklarını gidermekti. Aslında 2006 yılındaki reformun ilk halinde bu hedef büyük ölçüde sağlanıyordu. Fakat Anayasa Mahkemesi'nin memurlar lehine verdiği iptal kararı, reformun bu hedefinin büyük ölçüde yara almasına yol açtı. Bu sayede memurlara prim karşılığı olmaksızın verilen ödemeler devam ettirildi. Daha sonra 2012 ve 2013 yıllarında milletvekilleri lehine reformun delinmesi ve kamu çalışanları için prim tavanının kaldırılması gibi adımlar, hakların ve statülerin eşitliğine büyük darbe indirdi.
Restorasyon gerekli
Reformun belki de en önemli saiklerinden biri sosyal güvenlik açıklarının azaltılmasıydı. Kısa ve uzun vadeli sigorta kollarından yapılan yardımların azaltılması ve yararlanma koşullarının ağırlaştırılması bu amaca yönelikti. Kayıt dışı istihdamdaki azalma eğilimi kurumun gelirini artırıcı etkide bulunsa da tarım kesiminin primli rejime dahil edilememesi, bu konudaki başarıyı sınırlandırıyor. Ayrıca 2008 yılında 'son defa' yapıldığı ifade edilen prim affının 2011 yılında ve bu sene tekrarlanması, tahsilat yönünden işlerin pek iyi gitmediğini gösteriyor. Söz konusu aflar gönüllü prim ödeme oranını düşürüyor. Primli sistemle primsiz yardımlar arasında bağlantının kurulamamış olması da toplamda sosyal güvenlik harcamalarını yükseltiyor.
6 yıllık uygulama sonucunda gelinen noktada reform kimi yönlerden sistemi iyileştirirken kimi noktalarda 'restorasyona' ihtiyaç duyulduğu görülüyor.
SADETTİN ORHAN/BUGÜN