“T.T.K.na Göre Sermaye Kaybı ve Borca Batıklık” başlıklı yazımda, 6762 sayılı yürürlükte olan Türk Ticaret Kanunu’nun 324.maddesi olan şirketlerin mali durumunun bozulması halini, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girecek 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 376. ve 377. maddeleri olan sermaye kaybı ve borca batık olma durumunu incelemiştik.
Söz konusu yazıyı okumak için lütfen burayı tıklayın.
Bu yazıda ise teknik iflas diye isimlendirilebilecek bu konuya muhasebe açısından bakmaya çalışacağım.
Türk Ticaret Kanunu’ndaki sermaye kaybı ve borca batıklık durumunu böylece ortaya koyduktan sonra işletmelerin bu duruma nasıl düşebileceğini irdelemek istiyorum.
Bana göre şirketlerin bu duruma düşmesinin en önemli nedeni nakit akışının durmasıdır.
Nakit akışı durunca şirket hayati ödemelerini yapamaz hale gelecek, bankalarla olan kredi ilişkilerinde zor durumlar yaşayacak ve bir krize girmiş olacaktır.
Nakit akışının durmasının çeşitli sebepleri olabilir.
Örnek vermek gerekirse;
- Ekonomik kriz nedeniyle satışların ve tahsilatın durması, bu durumun bir süre devam etmesi,
- İşletmenin ürettiği ürünün tüketici tarafından kabul görmemesi nedeniyle istenen satışın gerçekleştirilememesi,
- İşletme satış ve pazarlama organizasyonunun satış yapılacak coğrafyada arzu edilen hacimde kurulumaması, bu yüzden pazara yeterli seviyede girilememesi,
- Çeşitli nedenlerle işletme yönetiminin uygun olmaması nedeniyle üretim ve satışın gerçekleştirilememesi , gibi sebepler olabilir.
Şirketin nakit akışı durunca, ödemeler yapılamayacak, alımlar, üretim, satışlar duracak ve şirket zarar etmeye başlayacak. Şirket zarar edince ve bu durum yıllar bazında devam edince sermaye kaybı ve borca batık olma durumu yaşanmaya başlanacak.
Muhasebenin Görevi
Bu durumda muhasebenin görevi ne olabilir ? Mali tablolar muhasebe tarafından hazırlandığına göre durumun farkına ilk önce muhasebenin, özellikle muhasebe yöneticilerinin varacağını düşünüyorum.Muhasebe yöneticisinin, bilanço özkaynaklar kaleminde görülecek zararlar hakkında vakit kaybetmeden şirket üst yönetimine bir rapor sunması ve gerekli dikkatleri çekmesi gerektiğini düşünüyorum.
Tabii ki bu kurumsallaşmış, büyük ölçekli şirketlerde raporlama sistemi gereği bu yapılmaktadır. Ancak orta ölçekli ve küçük şirketlerde bu uygulamanın yeterli olduğunu sanmıyorum.
Böylece şirket yönetim kurulunun Türk Ticaret Kanunu’nun yukarıda sıralanan ilgili maddeleri çerçevesinde hareket etmesi ve gerekli tedbirleri alması sağlanacaktır.
Muhasebe Açısından Bir Öneri
Burada bir öneri sunmak istiyorum, bu öneri tabii ki kesin bir çare değil ancak, şirketin sermaye kaybı ve borca batıklık durumundan kurtulabilmesi için zaman kazanmasına ve bu zaman içinde de gerekli tedbirleri almasına yardımcı olacağını zannediyorum.Şirketin gayrimenkullerinin (örneğin fabrika ve binalar) değerli olduğu biliniyor ve tarihi maliyetle durması nedeniyle bilançoda değerinin çok altında görülüyorsa, aradaki farkın değerleme yapılarak, değer artış fonu yaratılarak bu fonun pasifte öz kaynaklarda gösterilebileceğini düşünüyorum.
Bunun şöyle yapılabileceğini zannediyorum ;
Şirketin gayrimenkullerinin rayiç değerinin tespiti için bir tespit davası açarak mahkemenin tayin edeceği bilirkişinin belirleyeceği değer üzerinden değer artış fonu hesaplanır. Bu değer artış fonunu aktifte gayrimenkullerin altında bir alt hesaba, pasifte ise öz kaynaklarda fon olarak kaydedilebilir. Sonra öz kaynaklardaki zararlar bu fon ile kapatılarak bilanço öz kaynağı düzeltilebilir.
Ancak bu işlemin vergi kanunları açısından geçerliliği olmayacaktır. Yani bilançoda zararları yok etsek de kurum beyannamesindeki zararlar devam edecektir. Bu zararları ileride oluşacak kârlardan mahsup hakkı da devam edecektir.
Maliyeye verilecek bilanço dip notlarında bu konuda açıklama yapılmasının yararlı olacağını düşünüyorum.
Bu öneriyi “T.T.K.na Göre Sermaye Kaybı ve Borca Batıklık” başlıklı yazımın sonunda da belirttiğim üzere TMS 16 Maddi Duran Varlıklar standardının değerlemeye yönelik hükümleri çerçevesinde yapıyorum.
TMS 16 Maddi Duran Varlıklar standardındaki “Yeniden Değerleme Modeli”ne göre gerçeğe uygun değeri güvenilir olarak ölçülebilen maddi duran varlıklar, yeniden değerlenmiş tutarları ile gösterilir.
TMS 16’nın 39 no.lu paragrafında da belirtildiği üzere, maddi duran varlıkların defter değeri yeniden değerleme neticesinde artması halinde bu artış doğrudan öz kaynak grubunda değer artışı olarak gösterilmelidir.
VOLKAN KARA
S.M.Mali Müşavir
kaynak :http://muhasebeciyorumluyor.com/sermaye-kaybi-ve-borca-batiklik-2/?utm_medium=facebook&utm_source=Muhasebeci+Yorumluyor
twitter.com/vergivekanunla
http://vergikanunhaberleri.blogspot.com/