25 Madde İş Kanunumuzda İşverenin derhal fesih hakkını kullandığı bir maddedir. Makalemizde bu maddenin tüm bent ve fıkralarını irdelemeyeceğim.
Son yıllarda çokça başvurulan( ı) maddesini irdelemeye çalışacağım.
I)İşçinin kendi isteği veya savsaklaması yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi, işyerinin malı olan veya malı olmayıp da eli altında bulunan makineleri, tesisatı veya başka eşya ve maddeleri otuz günlük ücretinin tutarıyla ödeyemeyecek derecede hasara ve kayba uğratması dır.
Yukarıdaki kanun maddesi iş barışını, iş huzurunu, çalışma hakkının isterse işveren tarafından nasıl kötüye kullanılarak yok sayıldığı ile ilgili çokça örnekler le dolmaya başladı.Yargıtayın bu konuda verdiği kararlar işçi aleyhine dir.Yargıtayımızın bu konuda verdiği bir iki tane işçi aleyhine kararlar.Yerel mahkemelerce sanki Yargıtay içtihatı veya Yargıtayın ortak görüşüymüş gibi anlaşılmakta ve yerel mahkemelerin önüne bu konu ile ilgili dava geldiği zaman bir ön görüş hakim olmaktadır.
Yukarıda ki kanun maddesinin düzenlenme gereğinin tarihçesi 1780-1800 yılları arasındaki sanayi devrimi dönemlerine dayanmaktadır. İşçi ve işveren ilişkilerinin karşılıklı üstünlük sağlama ve hak arama şeklinde geçtiği yıllar da Örgütsüz ve iş yaşamının bu günkü anlamda anlaşılamadığı yıllarda işverene yasal olarak gücü yetmediği için öç alma ve işverene zarar vermek için daha çok sanayi işyerlerinde makine başında çalışan işçilerin işverene verebileceği veya verdiği zararları önlemek için düşünülen ve uygulanmış bir anlayıştır.
Oysa günümüzde işverenin, işçinin ve taraf örgütlerinin bu konuda anlayışları hayli değişmiştir. İçinde yaşadığımız dünyada ve Türkiye de çok uluslu ve uluslar arası şirketlerin çoğalması, genel olarak iş anlayışının değişmesi ve buna paralel iş için kullanılan araçlar hayli değişmiş ve gelişmiştir.
Bankacılık, İlaç dağıtımı,lojistik,mütehatlik ve inşaat sektörleri başta olmak üzere hemen hemen tüm sektörler ve iş dünyası,yönetici,satış elemanı,şantiye sorumluları ve buna benzer nitelikteki çalışanlarına bilgisayar,taşıt,araç ve gereç vermekte dir.Kısaca günümüz iş yaşamın da işverenin kendi malı veya kiraladığı araç ve gereçler işin yürütülmesi için olmazsa olmaz hale gelmiştir.Örneğin;İstanbul un Avrupa yakasında oturan bir kişi asya yakasında bir işyerinde çalışıyor olabiliyor. Keza ilaç satış, gıda ürünleri, yapı malzemeleri satış elemanları altlarında işverenin malı olan taşıt,bilgisayar ve buna benzer araç ve gereçler ile çalışmaktadırlar. Çalışanlar kendi kusurlarından veya kusursuzluklarından dolayı işlerini yapmak için kullandıkları bu araç,gereç ve makinelere veya başkaları tarafından bir zarara sebep verebilmektedirler.
Ortada iş hukukumuzda böyle bir madde varken işveren,işgörenlerin başında sürekli demoklesin kılıcı gibi bu tehdit unsurunu kullanmaktadır.
İş hukukumuza göre işçi ile işveren arasında yapılmış olan iş sözleşmeleri, her ne kadar eşitler arasında iş ile ilgili tarafların özgür iradeleri ile yaptığı bir akit
Olarak kabul ediyorsa da,bu tür bir sözleşmede sözleşmenin oluşması esnasında tarafların eşit koşullarda olmadıkları açık ve kabul edilen bir görüştür.
Sizlere şimdi 2008 yılında ülkemizin büyükşehirlerinde faaliyet gösteren uluslararası ticari ilişkileri olan bir şirketler gurubunun Otomotiv sektöründe faaliyet gösteren bir şirketinde yukarıdaki kanun maddesine dayanarak yapılan bir uygulamayı aktarmak istiyorum.Durumun vehameti açısından örnek bir olaydır.
Bahsi geçen şirket,şirketin yöneticilerinden olan 17 yıllık bir çalışanına işin görülmesi, dış seyehat,evine gidiş-geliş ve işte kullanmak üzere bir araç tahsis etmiştir. Çalışan bu araç ile işe gidip, mesai mefhumu düşünmeden çalışıp, işyerin de iken bu aracı kullanmakta ve eve dönüşlerini de bu araç ile yapmaktadır.
Bir gün bir iş yemeği, aracı kullanmak ta ike astım-bronşit nöbeti geçirir ve öksürük nöbetti esnasında direksiyon hakimiyetini kaybedip, park yasağı olan yol kenarındaki araca arkadan çarparak, maddi hasarlı trafik kazası geçirmiştir. Kaza sonucu tutulan kaza tespit tutanağın da şirket aracını kullanan %100 kusurlu bulunmuştur. İşçi geçirdiği trafik kazasını işverenine telefon ile bildirmiş ve ertesi gün işine devam etmiştir. İşveren 6 işgünü içinde işçiyi 4857 Sayı İş Kanunun 25.II.ı fıkrası gereğince işverenin malına 30 günlük ücretinden fazla bir tutarda zarar verdiği gerekçesi ile iş akdini tazminatsız olarak fesih etmiştir. İşveren aynı anda mahkemeye müracaat ederek bilirkişi marifeti ile araçtaki hasar miktarını tespit ettirmiş ve aracın pert edilmesi gerektiği ve yeni değeri ile pert değeri arasındaki tutar aracın hasarı olarak tespit edilmiştir. İşveren bu tespite dayanarak araçtaki hasar bedelini dava açarak işçiden istemiştir. Yapılan yargılama sonucun da yerel mahkeme iş akdi feshinin uygun olduğunu, işçinin kıdem tazminatı hakkının olmadığını ve işverenin talep ettiği aracın hasar tutarının faizi ile birlikte işverene ödenmesine karar vermiştir.
Yukarıda anlattığım örnek olay göstermektedir ki çalışanlar iş kanunumuzda böyle bir madde var iken veya maddenin uygulaması bu şekilde iken çalıştıkları işyerlerin de yaptıkları işin niteliği gereği bu ve buna benzer işverenin malı veya eli altında olan herhangi bir şeye zarar verdiklerin de iş akitleri tazminatsız olarak feshedilebilmektedir.
Kanımca Yargıtay’ımızın 4857 sayılı İş Kanunumuzun 25.maddesindeki uygulamayı vereceği karar ve içtihatlar ile belirli şartlara bağlamasın da fayda vardır.
İşverenin bu hakkını kullanmasın da ,yazılı olarak işçinin onayının olup olmadığı v.b gibi şartlara bağlanması uygun olacağı kanaatindeyim.
Vakkas YILDIRIM
SMMM
vyildirim@berm-mak.com
http://muhasebenet.net/haber.php?haber_id=167