ÖZÜRLÜLERE YAPILAN ÖZEL TERTİBATLI BİNEK OTOMOBİL SATIŞININ KDV İSTİSNASI KAPSAMINA GİRMEDİĞİ
Danıştay 3. Dairesi
Tarih : 22.09.2011
Esas No : 2011/3445
Karar No : 2011/5067
KDVK Md. 17/4
ÖZÜRLÜLERE YAPILAN ÖZEL TERTİBATLI BİNEK OTOMOBİL SATIŞININ KDV İSTİSNASI KAPSAMINA GİRMEDİĞİ
Özürlüler tarafından satın alınan özel tertibatlı taşıt araçlarının, 3065 sayılı KDV Kanunu’nun 17. maddesinin 4. fıkrasının (s) bendinde yer alan, özürlülerin eğitimleri, meslekleri, günlük yaşamları için özel olarak üretilmiş her türlü araç-gereç ve bilgisayar programlarına tanınan KDV istisnası kapsamına girmediği hk.
İstemin Özeti: Davacı tarafından, özel tertibatlı binek otomobilinin satımını yapan firmanın faturaya yansıtmak suretiyle kendisinden tahsil edilip vergi dairesine ödenen katma değer vergisinin iadesi istemiyle yapılan başvurunun reddi yolunda tesis edilen işleme karşı açılan davayı; 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 17. maddesinin “Diğer İstisnalar” başlıklı 4. fıkrasına, 5378 sayılı Kanunun 32. maddesiyle 7.7.2005 tarihinden geçerli olmak üzere eklenen (s) bendi uyarınca; özürlülerin eğitimleri, meslekleri, günlük yaşamları için özel olarak üretilmiş her türlü araç-gereç ve bilgisayar programlarının katma değer vergisinden istisna olduğunun kurala bağlandığı, (110) Seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliği’nde de binek otomobili ve nakil vasıtalarının maddede sözü edilen araç-gereç kapsamında değerlendirilemeyeceği açıklamasına yer verildiği anlaşılan olayda, davacı tarafından satın alınan özel tertibatlı taşıt aracının 3065 sayılı Yasada öngörülen istisna kapsamına girmediği gerekçesiyle reddeden Vergi Mahkemesinin kararının; özürlülerin her türlü gelişmelerini ve önlerindeki engelleri kaldırmaya yönelik tedbirleri alarak topluma katılmalarını sağlamak amacını taşıyan 5378 sayılı Yasanın amacına uygun olarak getirilen katma değer vergisi istisna hükmünün binek otomobilleri de kapsadığı gerekçesiyle bozan ve karar düzeltme istemini de reddeden Bölge İdare Mahkemesinin kararının; tarh edilen vergilere karşı sadece mükellef ve vergi sorumluları tarafından dava açılabileceği, beyan üzerine alınan vergilerin ise 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun vergi hatalarının düzeltme ve şikayet yoluyla giderilmesine ilişkin başvurular dışında, herhangi bir idari veya dava yoluna konu edilemeyeceği, özel tertibatlı araç satıcısı mükellef tarafından ödenen verginin, mükellef sıfatı taşımayan davacı tarafından iadesini isteme hakkı olmadığı gibi, olmayan bu hakka dayanılarak yaptığı başvurusunun reddine dair işlemin iptalini de yasada öngörülmeyen bir dava yoluyla isteme yetkisi de bulunmadığı, incelenmeksizin reddi gereken davayı, işin esasına girerek reddeden vergi mahkemesi kararının sonucu itibarıyla doğru olması nedeniyle Danıştay Başsavcısı tarafından kanun yararına bozulması istenmiştir.
Karar: 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 377. maddesinde vergi davası açma yetkisi mükelleflere ve sorumlulara tanınmıştır.
3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 8. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde bu verginin mükellefinin, mal teslim eden ve hizmet ifasında bulunanlar olduğu kurala bağlanmış ise de, katma değer vergisinin yansıma özelliği nedeniyle, satış bedeli üzerinden hesaplanan vergiyi ödemek zorunda kalan ve vergi yükünün üzerinde kalmasının mamelekinde meydana getirdiği azalma nedeniyle menfaati etkilenen davacının dava açma ehliyeti bulunduğu anlaşılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51. maddesinde; bölge idare mahkemesi kararları ile idare ve vergi mahkemelerince ve Danıştayca ilk derece mahkemesi olarak verilip temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan, niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenlerin, ilgili bakanlıkların göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden Başsavcı tarafından kanun yararına temyiz olunabileceği kurala bağlanmıştır. Belirtilen nitelikteki kararların hukuk düzenindeki olumsuz etkilerinin, yeni uyuşmazlıklara emsal alınmasının önüne geçilmesi, hukuk ve uygulamada birliğin sağlanmasını amaçlayan söz konusu düzenlemede, Danıştay’ın inceleme yetkisi sadece ileri sürülen temyiz sebepleri ile sınırlandırılmamıştır. Kanun yararına temyiz isteminin; yanlış bir yargısal içtihadın yerleşmesini önleme amacı göz önüne alındığında, ileri sürülmeyen başka bir temyiz sebebinin bulunması halinde kararın hukuka uygunluğunun bu sebep yönünden de incelenebileceği sonucuna ulaşılarak işin esasına geçildi.
Vergi ödevi ile ilgili temel ilkeleri belirleyen Anayasanın 73. maddesinde; vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin kanunla düzenleneceği, Bakanlar Kuruluna; mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleri ile oranlarına ilişkin hükümlerinde, kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapma yetkisi verilebileceği öngörülmüştür.
3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 1. maddesinde, Türkiye'de, ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin katma değer vergisine tabi olduğu; 19. maddesinin 1. fıkrasında ise diğer kanunlardaki vergi muaflık ve istisna hükümlerinin bu vergi bakımından geçersiz olduğu, katma değer vergisine ilişkin istisna ve muafiyetlerin, ancak bu Kanuna hüküm eklenmek veya bu Kanunda değişiklik yapılmak suretiyle düzenleneceği kurala bağlanmıştır.
Aynı Kanun’un 17. maddesinin 4. fıkrasına 1.7.2005 tarih ve 5378 sayılı Kanun’un 32. maddesiyle eklenen (s) bendi ile, özürlülerin eğitimleri, meslekleri, günlük yaşamları için özel olarak üretilmiş her türlü araç-gereç ve özel bilgisayar programları katma değer vergisinden istisna tutulmuştur.
İstisna hükmüne ilişkin yasa tasarısının görüşmeleri sırasında; “Bizzat özürlüler tarafından kullanılan özel tertibatlı olarak imal edilmiş, sonradan özel tertibat takılmış ve ilave özel tertibat takılmış motorlu kara taşıtları ya da özürlünün taşınması amacıyla birinci dereceden yakını bir sürücü veya özürlü kişi tarafından iş akdine bağlı olarak istihdam edilen bir sürücü tarafından kullanılan özürlü adına trafik siciline kayıtlı motorlu kara taşıtları; özürlülerin eğitimleri, meslekleri, günlük yaşamları için özel olarak üretilmiş her türlü araç-gereç, özel bilgisayar programları ile fonksiyon kazandırıcı ortez-protez ve benzeri yardımcı ve destekleyici cihazlar” ibaresi ile “özürlülere hizmet amaçlı kurulmuş dernek, vakıf ve bunların üst kuruluşlarının çalışmalarında kullanılmak üzere iktisap edecekleri motorlu kara taşıtlarıyla, sakatlık dereceleri %90 ve daha fazla olan malul ve özürlülerin adlarına kayıtlı taşıtlar” ibaresinin eklenmesi ayrı ayrı teklif edilmiş ancak; gerek Hükümet tarafından verilen teklifte, gerekse Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu’nun kabul ettiği metinlerde, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 17. maddesinin (4) numaralı fıkrasına “Özürlülerin eğitimleri, meslekleri, günlük yaşamları için özel olarak üretilmiş her türlü araç-gereç ve özel bilgisayar programları” bendinin eklenmesi yeterli görülmüş ve nakil vasıtaları istisna kapsamı dışında bırakılarak yasalaşmıştır.
Dosyada mevcut bilgi ve belgelere göre, teslime konu otomobil, her ne kadar, davacının kullanımına uygun şekilde sonradan tadil edilmiş ise de; üretim özellikleri itibarıyla toplumdaki tüm bireylerin kullanımına sunulan motorlu bir nakil vasıtası olup “özel üretime tabi tutulmuş araç-gereç” kapsamında değerlendirilemeyeceği açıktır.
5378 sayılı Yasa ile 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 17. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen (s) bendi ile getirilen istisna hükmünün, özürlülerin eğitimleri, meslekleri, günlük yaşamları için özel olarak üretilmiş araç-gerece ilişkin olması, istisna kapsamına belirli özellikleri haiz motorlu kara taşıtlarının da alınması yönünde yapılan önergelerin kabul görmemesi, mali yükümlülüklere ilişkin istisnalar hakkında yasa ile düzenleme yapılması zorunlu olup bu alanın yönetsel ve yargısal tasarruf ve yorumlara kapalı olması ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun yukarıda yer verilen 19. maddesi karşısında, davacı tarafından özel tüketim vergisi istisnasından yararlanmak suretiyle satın alınan araç için satıcı firma tarafından davacıdan tahsil edilerek davalı idareye ödenen katma değer vergisi yasaya uygun olduğu halde, söz konusu verginin iadesi istemiyle yapılan başvurunun reddi yolunda tesis edilen işlemin iptali yolunda verilen Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.
Açıklanan nedenlerle Bölge İdare Mahkemesinin kararının, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına ve hükmün hukuki sonuçlarına etkili olmamak üzere bozulmasına, kararın bir örneğinin Maliye Bakanlığı ile Danıştay Başsavcılığına gönderilmesine ve Resmî Gazete’de yayımlanmasına oyçokluğuyla karar verildi(*).
(*) KARŞI OY (X): Kararın düzeltilmesi isteminin reddi gerektiği görüşüyle karara katılmıyoruz.
KARŞI OY (XX): Limited şirketlerde ortaklar ile müdürlerin ad ve soyadlarının, adreslerinin ve koymayı taahhüt ettikleri miktarları ile bu hususlardaki değişikliklerin ticaret siciline tescil ve ilan gerektiği yolundaki Türk Ticaret Kanunu’nun ilgili hükümleri; bu işlemlerin geçerlilik şartı olarak değil, iyi niyetli üçüncü kişilerin korunması amacıyla öngörülmüştür.
25.10.2000 tarih ve 1 sayılı ortaklar kurulu kararıyla limited şirketteki hissesinin tamamını (...)’ya devrederek ortaklıktan ayrılmasına karar verilen davacının, bu durum tescil ve ilan edilmemiş olsa dahi, anılan tarihten sonraki döneme ilişkin şirket borçlarından sorumlu tutulacağından söz edilemez. Bu nedenle, davacının şirket borçlarından sorumlu olacağı dönemin değerlendirilmesinde ortaklar kurulu kararı tarihinin esas alınması gerektiği görüşüyle karara bu yönden katılmıyoruz.
(*) KARŞIOY(X): 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51. maddesinin 1. fıkrasında, Bölge İdare Mahkemesi kararları ile idare ve vergi mahkemelerince ve Danıştay’ca ilk derece mahkemesi olarak verilip temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenlerin ilgili bakanlıkların göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden Başsavcı tarafından kanun yararına temyiz olunabileceği, 2. fıkrasında ise temyiz isteğinin yerinde görüldüğü takdirde kararın, kanun yararına bozulacağı, kurala bağlanmıştır.
Danıştay Başsavcılığınca; özel tertibatlı aracın satıcısı mükellef tarafından ödenen verginin, mükellef sıfatı taşımayan davacının iadesini isteme hakkı olmadığı gibi, olmayan bu hakka dayanılarak yaptığı başvurusunun reddine dair işlemin iptalini de yasada öngörülmeyen bir dava yoluyla isteme yetkisi de bulunmadığı, incelenmeksizin reddi gereken davayı, işin esasına girerek reddeden ve sonucu itibarıyla doğru olan vergi mahkemesi kararının bozulması yolunda verilen kararının bu nedenle kanun yararına bozulması istenmiştir.
Yukarda yer verilen Yasa hükmü uyarınca inceleme yetkisi, Başsavcının temyiz istemiyle sınırlandırılmış olup, ileri sürülen temyiz sebebi yönünden yürürlükteki hukuka aykırılık saptanmayan olayda, kanun yararına bozma isteminin bu nedenle reddi gerekirken, işin esası incelenmek suretiyle verilen Daire kararının bozmaya ilişkin hüküm fıkrasına katılmıyorum.