‘Teşvik’te Hata Olmaz!
Haziranın 15’inde Resmi Gazete’de yayımlanan 6322 sayılı kanun ile bazı hizmetleri, yurtdışındaki müşterilere veren işletmelere büyük bir vergi avantajı sağlandı.
Burada amaç; “Hizmet ihracı yoluyla ülke ekonomisinin uluslararası rekabetçiliğinin artırılması, yeni ihracat alanlarının oluşturulması, ülkemizde istihdam imkânlarının yaratılması ve nitelikli işgücü istihdamının artırılmasının desteklenmesi” olarak ifade edildi.
Görüyoruz ki bu yasayla, yüksek katma değer yaratma potansiyeli bulunan hizmetler için yeni bir teşvik unsuru oluşturuldu.
Ayrıca, 6322 sayılı kanun ile Gelir Vergisi Kanunu’nun 89’uncu, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun da 10’uncu maddesinde yapılan düzenlemeler ile hizmet ihracından elde edilen kazançların yüzde 50’sinin beyannamede indirimine izin verildi. Yani, katma değer vergisi uygulamasında aşina olduğumuz hizmet ihracı istisnasının bir benzerine gelir ve kurumlar vergisi açısından da yer verilmiş oldu. İşletmeler tarafından elde edilen kazancın yüzde 50’sinin beyan edilen kazançtan indirilebilmesi için, kazancın elde edileceği faaliyet alanları ise şöyle tanımlanmış:
Mimarlık, mühendislik, tasarım, yazılım, tıbbi raporlama, muhasebe kaydı tutma, çağrı merkezi ve veri saklama hizmetleri.
İlgili bakanlığın izni ve denetimine tabi olarak verilen eğitim ve sağlık hizmetleri.
Özetle, hizmet ihracı indiriminden yararlanabilmek için bu hizmetlerin yurtdışında yerleşik kişi ve kurumlara verilmesi gerekiyor.
Gördüğünüz gibi buraya kadar her şey yolunda…
Ancak bu indirim uygulamasının ayrıntılarını düzenlemek için yetki alan Maliye Bakanlığı, şu an taslak aşamasında bulunan 7 seri numaralı Kurumlar Vergisi Genel Tebliği ile çeşitli açıklamalar yapmaya hazırlanmakta.
Tebliğ taslağı ile hizmet ihracı indiriminin sınırlandırılmaya çalışıldığı görülüyor.
Şöyle ki; Tebliğ taslağında, bu indirimden yararlanmak isteyen şirketlerin ana sözleşmelerinde yazılı esas faaliyet konusunun, münhasıran Türkiye’de yerleşmiş olmayan kişilerle, işyeri, kanuni ve iş merkezi yurtdışında bulunanlara mimarlık, mühendislik, tasarım, yazılım, tıbbi raporlama, muhasebe kaydı tutma, çağrı merkezi ve veri saklama hizmetleri sunmak olması gerektiği belirtilmiş. Yeni kurulacak şirket ana sözleşmelerinde bu hükümlerin bulunması, mevcut şirketlerde de ana sözleşme değişikliğinin yapılması şart koşulmuş.
Ancak bilindiği üzere, 6302 sayılı yeni Ticaret Kanunumuz, şirketleri faaliyet alanları konusunda özgür bırakmakta. Ana sözleşmelerinde bulunmayan konularda bile şirketlerin faaliyette bulunabilmelerine izin vermekte. Ticari alanı düzenleyen Ticaret Kanunumuz böyle bir serbestlik tanırken, Maliye Bakanlığı’nın buna çelişkili uygulama geliştirmesi ve faaliyet konusunu indirimden yararlanmanın şartı olarak ileri sürmesi anlaşılır gibi değil.
Bunun da ötesinde, tebliğ taslağında yer alan bir diğer hükme dikkat çekmek istiyorum. Anılan taslaktaki ifade aynen şöyle: “Düzenleme kapsamında indirim imkânından faydalanılabilmesi için mimarlık, mühendislik, tasarım, yazılım, tıbbi raporlama, muhasebe kaydı tutma, çağrı merkezi ve veri saklama hizmeti alanlarında faaliyette bulunan hizmet işletmelerinin sadece Türkiye’de yerleşmiş olmayan kişilerle, işyeri, kanuni ve iş merkezi yurtdışında bulunanlara hizmet vermek amacıyla kurulması gerekmekte olup başka faaliyetlerle uğraşılması ya da aynı faaliyet konularında yurtiçine de hizmet verilmesi durumunda indirim imkânından faydalanıla-mayacaktır.”
Ne kanun maddesi ne de kanun gerekçesi böyle bir anlam ve içerik ifade etmezken Maliye Bakanlığı’nın indirim uygulamasını bu şekilde kısıtlaması mantığı zorluyor.
Sizce de, Maliye Bakanlığı’nın hem bu kısıtlamadan hem de kendini kanun koyucu gibi görmekten vazgeçmesi doğru olmaz mı?
‘Belge vermeyen’
öğrenci prim ödeyecek
Üniversite öğrencilerini derslerin dışında zorlayacak bir önemli konu da sağlıkla ilgili. “Zorlayacak” diyoruz çünkü, sağlık hakkından yararlanmaya devam edebilmek için öncelikle SGK’nin bürokratik işlemlerinin aşılması gerekiyor.
Halen, üniversite öğrencileri 25 yaşına kadar anne-babalarının sosyal güvencesi üzerinden sağlık hakkından yararlanabiliyor. Ama bunun için okulundan alacağı öğrenci belgesini her yıl ekim ayında SGK müdürlüğüne iletmesi gerekiyor.
Bu yapılmazsa, hem bu haktan yararlanamıyor, hem de “gelir testine” girilmemesiyle aylık 226 lira prim ödeme riski oluşuyor.
Üniversite kazanamayan çocukların sağlık hakkı konusunda da sistemin inceliği çok. 1 Ekim 2008 itibarıyla anne-babasının bakmakla yükümlü olduğu kişi olarak sağlık hizmeti alan kız çocukları, çalışmaya başlamadıkları ve evlenmedikleri sürece anne-babaları üzerinden sağlık hizmeti almaya devam ederler. Ancak anne-babası üzerinden bakmakla yükümlü olunan kişi sayılmayan kız ve erkek çocuklarından üniversiteye kayıt yaptıramayanlar genel sağlık sigortası primi ödeyecekler. Liseye devam edenler 20 yaşına kadar sağlıktan yararlanmakla birlikte üniversite sınavını kazanamayanlar evde sınava hazırlansalar da, dershaneye gitseler de anne-babaları üzerinden sağlık hizmeti alamıyorlar. Bu durumda olanların öncelikle gelir testine girmeleri gerekiyor. Aile içindeki gelirin kişi başına düşen aylık tutarının asgari ücretin üçte birinden yani yaklaşık 313 liradan az olması halinde genel sağlık sigortası primleri devlet tarafından karşılanacak. Yani, liseyi bitirip öğrenimine devam etmeyenlerin sağlıktan vazgeçerek prim ödememeleri mümkün olmayacak.
İKİ YERDE ÇALIŞAN İZİN HAKKINI NASIL KULLANIR?
Bir çalışan iki yerde birden sigortalı gösteriliyorsa, izin hakkı nasıl düzenlenir?
Yavuz Tanrısever
Her işyerinin izin durumu birbirinden farklıdır. Bağımsızdır ve iki işyerinden de aynı anda izin almanız gerekir. Aynı dönemde iki işyerinden izin kullanmazsanız izin almadığınız diğer işyerinde çalışmanız gerekir.
SORU - CEVAP
Sorularınız için malicozum6ismmmo.org.tr adresine mail atabilirsiniz. Tüm sorular e-posta ile tek tek cevaplanacaktır.
Yahya Arıkan
http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=372328