Ticari ve zirai kazancın vergilendirilmesinde tahakkuk esası benimsenmiştir. Bu nedenle 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda tahakkuk esasının tamamlayıcı düzenlemelerine yer verilerek, mükelleflerin elde edilmeyen gelir nedeniyle vergilendirilmeleri önlenmeye çalışılmıştır.
I- GİRİŞ
Bu düzenlemelere ise Vergi Usul Kanunu’nun “Değerleme” hükümlerini içeren “Alacaklarda ve Sermayede Amortisman” bölümünde açıklanmıştır. Söz konusu düzenlemeler tahakkuk esasını tamamlayıcı düzenlemelerdir. Bu düzenlemeler arasında 322. maddede yer alan “Değersiz Alacaklar”, 323. maddede yer alan “Şüpheli Alacaklar” ve 324. maddede yer alan “Vazgeçilen Alacaklar” sayılabilir. Biz de yazımızda bu uygulamaları açıklayarak bu uygulamalarda ihtilaflı konulara ilişkin mukteza ve mahkeme kararlarıyla konuyu açıklamaya çalışacağız. www.ozdogrular.com
II- DEĞERSİZ ALACAKLARA İLİŞKİN YASAL DÜZENLEMELER
A- KONUYA İLİŞKİN YASAL DÜZENLEME
Değersiz alacaklar Vergi Usul Kanunu’nun 322. maddesinde aşağıdaki şekilde açıklanmıştır.
“Kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmayan alacaklar değersiz alacaktır.
Değersiz alacaklar, bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleriyle zarara geçirilerek yok edilirler.
İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin bu madde hükmüne giren değersiz alacakları, gider kaydedilmek suretiyle yok edilirler.”
Anılan madde metninden de anlaşılacağı üzere değersiz alacaklar; değerleme günü itibariyle çeşitli nedenlerden ötürü tahsil imkanı bulunmayan senetli ve senetsiz alacaklar olup, işletme kayıtlarında yer alan bir alacağın değersiz alacak olarak değerlendirilerek dönem kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınabilmesinin şartlarını açıklamaktadır.
Vergi Usul Kanunu’nun 322. maddesinde düzenlenen değersiz alacakların gider yazılması için aşağıdaki şartların varlığının olması gerekmektedir. www.ozdogrular.com
1- Değersiz Alacak Ticari Kazancın Elde Edilmesi İle İlgili Olmalıdır
Değersiz olarak değerlendirilecek alacak, ticari veya zirai kazancın elde edilmesi veya devam ettirilmesi ile ilgili olmalıdır. Ticari veya zirai kazancın elde edilmesi veya idame ettirilmesi ile ilgili olmayan alacakların tahsil edilmesinin mümkün olmadığı yargı kararı veya kanaat verici bir vesikaya dayansa bile gider yazılamaz. İşletmelerin ticari veya zirai faaliyet çerçevesinde yapmış oldukları mal teslimleri ile hizmet ifalarına ilişkin bedeller, tahsil edilmeleri beklenilmeksizin teslim veya ifa tarihi itibariyle dönem kazancına dahil edilmektedir. Bu nedenle tahakkuk ettikleri tarih itibariyle dönem kazancının olumlu bir unsuru haline gelerek işletme kazancına dahil olan alacakların, izleyen tarihlerde tamamen ya da kısmen tahsil edilememesi ve bu hususun kazai bir hüküm veya kanaat verici bir vesika ile ispat edilmesi durumunda, söz konusu alacağın dönem kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkündür.
2- Alacağın Tahsil Edilemeyecek Hale Geldiğinin Kazai Bir Hükme veya Kanaat Verici Bir Vesikaya Bağlanması
Kanun maddesinde de açıklandığı üzere, alacakların değersiz alacak haline gelmesi için kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmayan alacaklar değersiz alacak olarak adlandırılır. Kanun maddesinde geçen “kazai bir hüküm” ifadesinden mahkeme kararlarını anlamamız gerekir. Kanaat verici bir vesika kanunda tam olarak açıklanmamakla birlikte ilgili belgeden anlamamız gereken düzenlenen evrağın alacağın tahsilini imkansız hale gelmesini kanıtlayan bir vesika olması gerekir. www.ozdogrular.com
3- Değersiz Alacak İçin Gider Yazılabilmesi İçin, Bilanço veya İşletme Hesabına Göre Defter Tutulmalı
Vergi Usul Kanunu’nun 322. maddesi hükmü uyarınca; bilanço esasına göre defter tutan mükellefler anılan madde metninde yer alan şartları haiz alacaklar için değersiz hale geldiği yıl mukayyet değer üzerinden zarar yazarak, işletme hesabı esasına göre defter tutan mükellefler ise gider olarak yazmak suretiyle dönem kazancının tespitinde dikkate alacaklardır.www.ozdogrular.com
B- DEĞERSİZ ALACAKLARA İLİŞKİN MUKTEZA VE MAHKEME KARARLARI
“… Vergi Usul Kanunu’nun 322. maddesinde, kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmayan alacakların değersiz alacak olacağı, değersiz alacakların, bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybedecekleri ve mukayyet kıymetleriyle zarara geçirilerek yok edileceği ile işletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin bu madde hükmüne giren değersiz alacakları, gider kaydedilmek suretiyle yok edileceği hüküm altına alınmıştır. Bu hükümlere göre, şirket müdürü adına düzenlenmiş alacak senetlerinin, firma tarafından yapılan ve ticari defterlere hasılat olarak kaydedilmiş bir hizmet ifasına ilişkin olduğunun ispat edilmesi halinde, tahsil edilemeyen senet bedellerinin, yukarıda belirtilen kanuni şartların da gerçekleşmesi koşuluyla niteliğine göre şüpheli alacak veya değersiz alacak olarak kaydedilmesi mümkündür.”([1])
“Borçlar Kanunu’nun 133. madde hükmü gereğince, zamanaşımı süreleri kanunda sayılan bazı hallerde her işlem ile kesilir, süre kesilme tarihinden itibaren ilk baştan tekrar başlar. Buna göre borçlu borcu ikrar ederse, faiz mahsuba sayılmak üzere ödeme, rehin veya kefil verirse, yahut alacaklı mahkemeye dava açarsa veya icraya verirse, mahkeme ve icra dairesinin her usulü işleminde bu süre kesilir, tekrar baştan başlar. Bu durumda alacağın zamanaşımına uğraması ancak alacaklının borçluyu ısrarla takip etmemesi neticesinde mümkün olabilecektir. Bu nedenle ısrarla takip edilmeyen alacakların zamanaşımına uğraması halinde bunların değersiz alacak olarak kaydı mümkün değildir. Ayrıca, her olayın kendine has durumunun bulunması dolayısıyla standart bir tutar belirlenmesinin mümkün olmaması ve alacaklı borçlu ilişkisinde borç tahsil edilmesine rağmen tahsil edilmemiş gibi gösterilme ihtimali bulunması nedeniyle muvazaalı işlemlere yol açılabileceğinden, belirli miktarı aşmayan alacakların herhangi bir belge aranmaksızın değersiz alacak olarak kabul edilmesi mümkün bulunmamaktadır.”([2])
“ Vergi Usul Kanunu’nun 322. maddesine göre bir alacağın değersiz alacak niteliği kazanabilmesi için bu alacağın ya kazai bir hükme veya kanaat verici bir belgeyle ve kesin olarak tahsilinin mümkün olmadığının kanıtlanmış olması zorunludur. Ancak bu şekilde belgelendirilen alacakların zarara geçirilerek yok edilmesine olanak sağlanmıştır.”([3])
“Şüpheli alacak karşılığının mutlaka alacağın şüpheli hale geldiği dönemde ayrılması şart değildir. Daha sonraki dönemlerde de karşılık ayrılabilir.”([4])
“İcra İflas Kanunu’nun 296. maddesi gereğince konkordato anlaşmasının hüküm ifade edebilmesi için, Ticaret Mahkemesinin tasdik kararının mevcudiyeti gerekir. Tasdik edilmeyen konkordato anlaşmasına dayanılarak zarar yazılması mümkün değildir.”([5])
“Aciz vesikasına bağlanan alacak, ilgili dönemde gider-zarar yazılabilir.”([6])www.ozdogrular.com
III- VAZGEÇİLEN ALACAKLARA İLİŞKİN YASAL DÜZENLEMELER
Vergi Usul Kanunu’nun 324. maddesinde; vazgeçilen alacakların nasıl itfa edilmesi gerektiğine ilişkin olarak yasal açıklamalar yapılmış olup, VUK’un anılan 324. maddesi şu şekildedir:
“Konkordato veya sulh yoluyla alınmasından vazgeçilen alacaklar, borçlunun defterlerinde özel bir karşılık hesabına alınır. Bu hesabın muhteviyatı alacaktan vazgeçildiği yılın sonundan başlayarak üç yıl içinde zararla itfa edilmediği takdirde kâr hesabına naklonulur.”
Söz konusu maddede vazgeçilen alacaklara ilişkin olarak borçlu mükelleflerin yapması gereken işlemleri açıklamaktadır. Anılan madde hükmünden de anlaşılacağı üzere, bir alacağın vazgeçilen alacak olarak değerlendirilerek, madde metninde yer alan usul ve esaslara tabi olması için, konkordato veya sulh yoluyla alacağın tahsilinden vazgeçilmiş olması gerekmektedir. İşletmelerin tahsilinden vazgeçtiği bütün alacakların VUK’un 324. maddesindeki gider yazılma imkanından yararlanması mümkün olmayıp, sadece konkordato ya da sulh yoluyla tahsilinden vazgeçilen alacaklar dönem kazancının tespitinde dikkate alınabilir. Konkordato müessesesine ilişkin yasal düzenlemeler İcra ve İflas Kanunu’nun 285 ve 309. maddelerinde yapılmış olan ve ödeme güçlüğü içinde bulunan borçlunun alacaklılar ile yargı mercii nezaretinde anlaşmak suretiyle, borcun anlaşılan kısmının ödenmesinden kurtulduğu bir sistem olup, konkordato anlaşmasının geçerli olabilmesi için alacakların üçte ikisine isabet eden kısım tarafından imzalanmış olması gerekmektedir.
Vazgeçilen alacaklara ilişkin olarak borçlu alacaktan vazgeçildiği tarih itibariyle defterinde özel bir karşılık hesabına alınır. Bu karşılık hesabının Tek Düzen Hesap Planında, 549 ÖZEL FONLAR hesabında alt hesap olarak izlenmesi gerekmektedir. Kanun maddesinde karşılık hesabına alınan borç tutarı karşılı hesabına alındığı yılın sonundan başlayarak 3 yıl içinde zararla itfa edilmediği takdirde kar hesabına naklolunur. www.ozdogrular.com
IV- ŞÜPHELİ ALACAKLARA İLİŞKİN YASAL DÜZENLEMELER
A- ŞÜPHELİ ALACAĞIN TANIMI VE UNSURLARI
“Şüpheli Alacaklar” Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesinde aşağıdaki şekilde açıklanmıştır.
“Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;
1. Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar;
2. Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar;
şüpheli alacak sayılır.
Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir.
Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder.
Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kar-zarar hesabına intikal ettirilir.”
Kanun metninden anlaşılacağı üzere bazı safhalarda bulunan alacaklar, karşılık ayırmak suretiyle gider yazılabilmekte ve böylece tahakkuk esasına göre elde edilmiş olmakla birlikte fiiliyatta elde edilmemiş olan gelirin vergilendirilmesinin önüne geçilmektedir. Bu uygulama tahakkuk esasının bir güvencesidir. www.ozdogrular.com
1- Alacak Ticari Kazancın Elde Edilmesi ve İdame Ettirilmesiyle İlgili Olmalıdır
Alacakların şüpheli hale gelmesinin ilk koşulu olan “alacağın ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olması” VUK’un 323. maddesinde belirtilmiştir. Madde metninin gerekçesinde şu açıklamalara yer verilmiştir.
“Karşılık ayrılmak suretiyle, zarara intikal ettirilecek alacağın ticari ve zirai faaliyetin elde edilmesi veya idamesi ile ilgili olması, diğer bir şekilde ifade ile alacağın daha önce hasılat hesaplarına intikal ettirilmiş bulunması gerekmektedir. Buna rağmen özel alacaklarını tahsil edemeyen bazı tacirlerin bunları ticari defterlerine ithal edip sonradan karşılık ayırmak suretiyle matrahlarını düşürdükleri görülmektedir. Bu konudaki vergi kaybını ve ihtilafları önlemek için, karşılık ayrılacak alacağın ticari ve zirai kazancın elde edilmesi veya idamesi ile ilgili olma şartının madde metninde sarih bir şekilde belirtilmesi uygun görülmüştür.”
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; işletmeye ait ticari ya da zirai kazancın elde edilmesi ve devamlılığıyla ilgili olmayan şahsi alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılamayacağıdır.www.ozdogrular.com
2- Alacağın Zamanında Tahsil Edilememesi
Alacağın zamanında tahsil edilememesi hali iki şekilde ortaya çıkmaktadır. Birincisi alacağın dava veya icra safhasında olması gerekir. İkincisi ise protesto edilmesine veya yazı ile birden fazla istenilmesine rağmen ödenmemiş ve takibe değmeyecek kadar küçük olmalıdır. Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesinde herhangi bir ayrım yapılmaksızın dava ve icra safhasında bulunan alacaklar için karşılık ayrılabileceği hüküm altına alınmıştır. Bu nedenle mükellefler alacaklısı bulunduğu müşterilerin iflası halinde, alacaklarını iflas masasına kaydettirmek şartıyla, bu alacaklarına karşılık ayırabileceklerdir.
Dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacakların neler olduğu konusunda madde metinde genel bir belirleme yapılmamıştır. Bu nedenle her olay kendi içinde değerlendirilmelidir.www.ozdogrular.com
3- Bilanço Esasına Göre Defter Tutulması
Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesi hükmünde açık bir şekilde bilanço esasına göre defter tutulmasına ilişkin bir hükme yer verilmemekle birlikte kanun maddesinde yer alan “tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılır” hükmünden, şüpheli alacak karşılığı ayrılabilmesi için bilanço esasına göre defter tutulması gerektiği anlaşılmaktadır. Şüpheli alacaklar için pasifte karşılık ayrılmadan zarar yazılması mümkün değildir. Ayrılan karşılığın hangi alacaklara ait olduğunun kayıtlarda ayrıntılı olarak gösterilmesi Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesinin üçüncü fıkrası hükmü gereğidir. www.ozdogrular.com
4- Alacağın Teminatlı Olmaması
Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesinde; “teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder.” hükmüne yer verilerek, teminatlı alacaklar için karşılık ayırmaya imkân tanınmamıştır. Çünkü teminatlı alacağın tahsil edilememesinden bahsedilemez. Ancak teminat bu alacağın sadece bir kısmını karşılamakta ise, alacağın teminatsız kalan kısmı için şüpheli alacak karşılığı ayrılabilir.
5- Karşılık, Alacağın Şüpheli Hale Geldiği Dönemde Ayrılmalıdır
Şüpheli alacak karşılığı ayrılması ihtiyaridir. Yani mükelleflerin şüpheli hale gelmiş bulunan alacakları için karşılık ayırmamaları mümkündür. Şüpheli alacaklar Vergi Usul Kanunu’nun “Amortismanlar” başlıklı üçüncü kısmının “Alacaklarda Amortismanlar” başlıklı bölümünde düzenlenmiştir. Bu nedenle şüpheli alacak karşılıklarının bir tür amortisman özelliği gösterdiğini söylemek mümkündür. Bilindiği üzere amortisman ayırmak da ihtiyaridir ve her yılın amortismanı ancak o yıla ait değerlemede dikkate alınabilir. Bu nedenle zamanında ayrılmayan bir karşılığın daha sonraki bir dönemde ayrılması söz konusu olamaz.
Şüpheli alacak karşılığı alacağın, şüpheli hale geldiği dönemde ayrılabilmesi dönemsellik ilkesinin de bir gereğidir. www.ozdogrular.com
B- ŞÜPHELİ ALACAK KONUSUNDA MUKTEZA VE MAHKEME KARARLARI
“Vergi Usul Kanunu’nun 323/2. maddesinde bir alacağın şüpheli sayılarak karşılık ayrılabilmesinin bir diğer şartı belirtilmiştir. Bu bende göre karşılık ayrılabilmesi için, burada belirtilen iki şartın birlikte gerçekleşmesi gerekir. Diğer bir ifade ile, söz konusu alacağın hem yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş olması hem de bu alacağın dava ve icra takibine değmeyecek ölçüde ‘küçük alacak’ olması gerekir. Alacağın küçük alacak olmasından kasıt, dava veya icra için takipçilere verilecek dava veya icra masraflarının alacağın tutarından büyük olmasıdır. Ancak işletmenin alacakları tek tek küçük alacaklardan oluşuyorsa veya bu tür alacağın, toplam alacaklar içerisindeki payı yüksekse, bunların icra veya dava takibine değmeyeceğinden söz edilemez. Diğer bir ifadeyle, ‘küçüklük’ itibariyle değerlemenin, hem tek tek alacaklar itibariyle hem de bu tür alacakların toplamı itibariyle yapılması gerekir.”([7])
“…Alacağın şüpheli hale geldiği yılda karşılık ayırmayan mükellefler daha sonraki yıllarda bu haklarını kaybedeceklerdir.”([8])
“…Yurt dışından olan alacakların şüpheli hale geldiğinin ispatlanabilmesi için, ticari iş yaptığınız firmanın mukim olduğu ülkenin mahkemelerinde dava açmanız veya icra takibinde bulunmanız gerekmektedir. Yurt dışından alacaklar dönem sonunda değerlenmesi nedeniyle oluşacak kur farkları da asıl alacağın akıbetine tabi olduğundan asıl alacağınız şüpheli hale geldikten sonra bu alacağa bağlı olarak oluşan kur farkları da şüpheli hale gelmiş sayılarak karşılık ayrılabilinir. Bu itibarla bedeli tahsil edilemeyen döviz cinsinden yurt dışı alacaklarınız için Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesinde belirtilen şartların yerine getirilmesi halinde bu alacaklarınız için karşılık ayırmanız mümkün olacaktır. Dilekçenizden anlaşıldığı kadarıyla yurt dışından olan alacaklarınız için 31.12.2008 tarihine kadar alacaklı olduğunuz firmanın mukim olduğu ABD’de dava açmadığınız ve icra takibi yapmadığınızdan dolayı anılan firmadan olan alacaklarınız için 31.12.2008 tarihi itibarıyla karşılık ayırmanız mümkün bulunmamaktadır.”([9])
“…Buna göre, sağlık hizmetinden yararlanan kamu kurum ve kuruluşlarının fatura bedelini herhangi bir şekilde düşük ya da reddedilen miktar kadar ödemesi durumunda, ödenmeyen kısmın faturayı düzenleyen tarafından hasılattan çıkarılması, Vergi Usul Kanunu’nun alacaklarda amortisman (şüpheli alacaklar veya değersiz alacaklar) hükümlerine göre mümkün bulunmaktadır. Söz konusu işlemin tevsiki ile ilgili olarak, kurumunuzca ödemeyi yaptığınıza dair düzenlenen belgenin, Vergi Usul Kanunu’nun 227. maddesinde yer alan hüküm uyarınca kayıtların tevsikinde geçerli bir belge olarak kabul edilmesinde bir sakınca bulunmamaktadır.”([10])
“…Kanun’un 323. maddesinde bir ayrım yapılmaksızın ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla dava ve icra safhasında bulunan bütün alacaklar için karşılık ayrılabileceği hüküm altına alınmıştır. İflas halinde, alacaklının borçluyu dava etmesi veya icra yoluyla takip edebilmesi yasal olarak mümkün bulunmamaktadır. İcra ve İflas Kanunu bu takip yollarını kapatarak sadece iflas masasına kayıt olma hakkını verdiğinden, cebri icra ve külli tasfiye yolu olan iflas halinde bütün alacaklılar eşit şekilde işlem görmekte ve bu nedenle ferdi icra takiplerine izin verilmemektedir. İflas bir icra yolu olup alacaklı yönünden normal icradaki gibi amaç alacağa kavuşmak olduğundan iflas masasına kaydı yaptırılan alacaklar icra safhasına intikal edilmiş sayılmaktadır. Mükellefler borçlu müşterilerinin iflas etmesi halinde, şüpheli alacak karşılığı ayırabilirler. Ancak, karşılık alacağın masaya kaydının yapıldığı, diğer bir deyişle icra safhasına intikal ettiği hesap döneminde ayrılmalıdır. İflas halinde de ayrılan şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kar-zarar hesabına intikal ettirilir. Bu itibarla, ...’nin iflas aşamasında olduğu, ayrıca şirketin alacaklılarını ihtiva eden ve mahkemeye sunulan listede şirketinizin de yer aldığı bilgisine dayanarak şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün değildir. Ancak, söz konusu alacağınızın iflas masasına kaydının yapıldığının, diğer bir deyişle müşterinizin iflas ettiğinin ve bu müşteriden alacaklı olduğunuzun o ülkede geçerli bir belgeyle ispat edilmesi halinde bu alacağınız için şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün olabilecektir.”([11])
“..Öte yandan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 162. maddesinde; ‘Kanun veya akit ile veya işin mahiyeti icabı olarak menedilmiş olmadıkça borçlunun rızasını aramaksızın alacaklı, alacağını üçüncü bir şahsa temlik edebilir.’ hükmüne yer verilmiştir. Bahsi geçen Kanun hükmü uyarınca temlik edilen alacağın, alacak talep hakkı temlik edilen firmaya geçeceğinden, Kanun’un amir hükümlerine uygun şekilde temlik edilen alacak, temlik eden açısından ortadan kalkacaktır. Buna göre; şirketinizce, mallarınızın pazarlamasını yürüten ve aynı gruba bağlı olan şirketin bayilerine fatura karşılığında sattığınız malların bedellerinin ödenmemesi nedeniyle şirketinizin aktifinden çıkarılmak suretiyle ve özel hukuk hükümleri uyarınca yapılan sözleşmeye istinaden, malların pazarlamasını yürüten firmaya olan borcunuza mahsuben temlik edilen tutarlar için 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesi hükümleri uyarınca şüpheli ticari alacak karşılığı ayrılması mümkün bulunmamaktadır.”([12])
“…Öte yandan; 334 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’nin ‘Katma Değer Vergisi için Şüpheli Alacak Karşılığı Ayrılması’ başlıklı 5. maddesinde, Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesinde yer alan şartların mevcut olması, alacağın ilgili dönemin kayıtlarına girmesi ve katma değer vergisi beyannamelerinde beyan edilmesi halinde katma değer vergisinden kaynaklanan alacak için şüpheli alacak karşılığı ayrılabilmesinin mümkün olacağı açıklanmıştır. Yukarıda yapılan açıklamalara göre, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesinde belirtilen koşulların bulunması veya alacaklı olduğunuz şirket hakkında iflas kararı bulunması halinde anılan şirketten olan alacaklarınız (KDV’den kaynaklananlar dahil) için şüpheli alacak karşılığı ayırmanız mümkün bulunmaktadır.”([13])
“…Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idamesi ile ilgili alacaklardan şüpheli hale gelenler için hesap döneminin son günü olan değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilecektir. Maddedeki karşılık ayrılabilir şeklindeki ihtiyari hüküm, seçimlik hakkının kullanılmaması halinde şüpheli alacağa ait verginin ilgili bulunduğu dönemde istenmesi sonucunu doğurur. Yasa yapıcı öngördüğü düzenlemeyle icra takibi veya dava safhasında olmakla birlikte tahsil imkanı da bulunan alacak için karşılık ayırma imkanı sağladığına göre karşılığın, alacağın şüpheli hale geldiği dönemde ayrılması gereklidir. Mükellefin şüpheli hale gelen alacak için ilgili dönemi izleyen yılda karşılık ayırması, 213 sayılı Yasa’nın 174. maddesinde öngörülen dönemsellik ilkesine de aykırılık oluşturacaktır…”([14])
“Şüpheli hale gelen alacak için ancak hasılat olarak kaydedilmesi durumunda karşılık ayrılabilir.”([15])
“Şüpheli alacak karşılığı, ancak alacağın şüpheli hale geldiği yılda ayrılabilir.”([16])
“Teminatlı alacaklar şüpheli alacak vasfını kaybettiğinden, ihtiyati haciz, haciz ve gayrimenkul ipoteği alacak için teminat sağlandığından karşılık ayrılamaz.”([17]) www.ozdogrular.com
Fatih GÜNDÜZ*
E-Yaklaşım