Yıllardır siyasetin gölgesinde kalan ekonomi nihayet ülke gündeminin ön sıralarında yer almaya başladı. Ne var ki, ekonomiden bahsedenler hemen arkasına "kriz" kelimesini de iliştiriveriyor. Kredi derecelendirme kuruluşları, Nobel ödüllü ekonomistler bir yana Başbakan Yardımcısı Ali Babacan dahi cari açık ve bir yıl içerisinde ödenmesi gereken dış borç yükünün hassasiyetinden bahsediyor.
Cicim yıllarını boşa harcadık!
Önümüzdeki dönem bizim gibi gelişmekte olan ülkeler açısından parlak bir gelecek vadetmiyor. Daha az sıcak para, daha az dış sermaye, daha pahalı dış kredi pastasından kendi gücümüz oranında pay almaya çalışacağız. Çok çetin bir sermaye kapma yarışı bizi bekliyor. Kötü olan şu ki, Türkiye işte bu amansız yarışa, ev ödevlerini yapmamış tembel öğrenci görüntüsüyle katılıyor. Eğer uluslararası para bolluğu yaşanan cicim yıllarında cari açık, tasarruf açığı, vergi, üretim ve dış ticaret reformlarını tamamlayarak ev ödevlerimizden kurtulmuş olsaydık, bugün ne ekonomiyi yönetecek patronun kim olacağından ne de sıfırcı hocaların not baskısından konuşuyor olacaktık.
Kimse kriz gelsin istemez
Yine de her şey bitmiş değil. Bu ülkenin yeni bir ekonomik kriz yaşamasını, hatalarından büyük bir krizle ders çıkarmasını aklı başında hiçbir vatandaş istemez. İçeriden ve dışarıdan yapılan uyarılar, krize sürüklenmemek için atılacak adımları net biçimde gösteriyor: Siyasi belirsizlik kaygılarını boşa çıkaracak bir hükümet, ekonomiyi maceralara sürüklemeyecek bir yönetim kadrosu ve ev ödevlerini yapmaya azmetmiş bir irade… Böyle bir yapı ülkeyi kısa ve orta vadede krizlerden uzak tutabilir. Tabi seçenekleri var:
Güçlü bütçe: Türkiye'yi bu kritik süreçte ayakta tutacak en önemli mekanizmalardan biri bütçe olacak. Bu nedenle 2015 bütçesinin kurgusu kritik önem taşıyor. 2015 bütçesi geçmiş yıllara göre çok daha yüksek faiz dışı fazla (FDF) vermek zorunda. Cari açığı bugünden yarına düzeltmek mümkün olmadığına göre dış kaynak girişi sağlamanın, kredibilitenin en kestirme yolu FDF'de görünüyor. Faiz dışı fazla; daha az kamu yatırımı demek, devletin daha fazla tasarruf yapması, daha az para harcaması, daha fazla vergi toplaması, gerekirse doğalgaz ve elektriğe zam yapması demek. 2015'te genel seçim var. Ekonomi kurallarına meydan okunacaksa hiç olmazsa sessiz kalmakta, durumu idare ediyor görünmekte yarar var. Ancak meydan okunmayacaksa şimdiden FDF hedefini ve politikasını ilan edip kredibiliteyi öne çekmek doğru yol olur.
Vergi reformu: Türkiye'nin gerçek anlamda çok kazananın çok, az kazananın az vergi ödediği adil bir vergi sistemine ihtiyacı var. Sürekli ertelenen bu ev ödevine de yeni hükümetle birlikte başlanması iç ve dış kredibilite açığını önemli düzeyde kapatacaktır. Gerekirse, "Nereden buldun" sorusunun sorulabileceği, ispat yükümlülüğünün mükellefe yüklendiği bir vergi sistemi, gelir dağılımı uçurumunu hafifleteceği gibi güçlü ekonominin de temelini oluşturacaktır. "2015'te seçim var, seçim bitsin bakarız" denecekse, sessiz kalıp aflarla durumu idare etmeye devam etmekte yarar var. Yok, reforma hemen başlanacaksa hükümet programıyla hedefi ilan etmek doğru olur.
Ve diğer ödevler: Cari açığı yok edecek ev ödevimizi yapamadık. Bu dönemde enerji ithalatını azaltacak dönüşüm yatırımlarına ülke çıkarlarını merkez alıp hız verebilecek miyiz? İhracat ve istihdam odaklı yatırımları harekete geçirebilmek için her türlü radikal teşvikleri sonuna kadar kullanabilecek miyiz? Bütçeyi tehdit eden kamu personel politikasından vazgeçip ekmeği özel sektörde kolay bulunur hale getirebilecek miyiz? Bunları yapmayacaksak, dışarıyı da etkileyebilecek türden güçlü algı yönetimi tekniklerine ihtiyacımız olacak…
ERDOĞAN SÜZER / BUGÜN