Bilindiği gibi birçok iş ve işlemleri yapabilmek kişinin medeni haklardan yararlanma veya kullanma ehliyetine sahip olmayı gerektirir. Vergileme ile ilgili ödevlerin yerine getirilmesi ve hakların kullanılması bakımından aynı durumun varlığı önemli görülebilir. Vergi Usul Kanunu'muzda, kanunun 9. maddesinde vergilemede vergi ehliyetine ilişkin düzenleme yapılmıştır. Maddeye göre; ''Mükellefiyet ve vergi sorumluluğu için kanuni ehliyet şart değildir. Vergiyi doğuran olayın kanunlarla yasak edilmiş bulunması mükellefiyeti ve vergi sorumluluğunu kaldırmaz.''
Küçük ve kısıtlıların temsilinde vergi cezalan gibi, hapsi gerektiren ve ceza mahkemelerince hüküm olunacak diğer cezaların muhatabı da kanuni temsilcilerdir.
AKİF AKARCA / DR. MEHMET ŞAFAK / DÜNYA
Ehliyet ve vergi ehliyeti
Ehliyet, belli ödevleri yapmak veya haklardan yararlanabilmek için gerekli olumlu ya da olumsuz şartlara sahip olmayı ifade eder. Bir kısım haklardan yararlanmak için pasif ehliyet gerekirken kullanma şeklinde ortaya çıkan haklarda ise aktif ehliyete, kullanma ehliyetine ihtiyaç bulunmaktadır. Bu tür ehliyetler medeni kanunda, medeni haklardan yararlanma (hak)a ve medeni hakları kullanma (fiil) ehliyeti şeklinde ifade edilmektedir. Kanununun 9-16'ncı maddelerinde, fiil ehliyeti bakımından kişiler dört grupta toplanmış ve tam ehliyetli olmak için iki olumlu reşit ve ayırt etme gücüne sahip (mümeyyiz olmak)] ve bir olumsuz [kısıtlı (mahcur) olmamak] şartı öngörülmüştür.. Vergi Usul Kanun'unda mükellef veya vergi sorumlusu olmak için herhangi bir kanuni şart bulunmamaktadır. Vergi Usul Kanunu'nun 9 uncu maddesi bu tür şartları aramaksızın mükellef veya sorumlu olunabilmesini düzenlemektedir.
Gerçekten de canlı doğmak kaydıyla cenin de Türk Medeni Kanunu'nun 582'nci maddesine göre mirasçı, dolayısıyla veraset ve intikal vergisi mükellefi olabilmektedir. Yine mirasçının mümeyyiz ve mahcur olup olmamasının mükellefiyet açısından bir önemi yoktur.
Ancak bunlara düşen görevlerin kimler tarafından yerine getirileceği Vergi Usul Kanunu'nun 10. maddesinde belirlenmiştir. Bununla birlikte kısıtlı olanların veya reşit olmayanların vergiyle il gili ödevlerinin kanuni temsilcileri tarafından yerine getirilecek olmasına rağ men mükellef kendileri olacak ve vergiler de mükellefin kendi mal varlığından ödenecektir.
Yasak faaliyetler
Vergi mükellefi ve sorumlusu olmak yönünden kanuni ehliyet şartı aranmadığı gibi, vergiyi doğuran olayın kanunlarla yasaklanmış olması da mükellefiyet ve sorumluluğu etkilemeyecektir. Örneğin. uyuşturucu madde ticareti yapmak kanunen yasaktır. Ancak uyuşturucu madde ticareti yapan kimse, bu faaliyetten doğan gelirin vergisini ödemekle mükellef olduğu gibi, çalıştırdığı personele yaptığı ödemelerden de vergi kesip ilgili vergi dairesine yatırmak durumundadır.
Kanuni temsilcilerin sorumluluğu
Küçükler ve kısıtlıların mükellef olması halinde bunlara düşen ödevler, kanuni temsilciler tarafından yerine getirilir. Cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan topluluklar vergi mükellefi olduklarında sözü edilen ödevler bunları idare edenler veya varsa temsilciler tarafından yerine getirilir. Bilindiği gibi küçüklerle kısıtlıların kanuni temsilcileri veli, vasi veya kayyumdur.
Vergilendirme ile ilgili ödevleri yerine getirmekle yükümlü olan temsilciler, vergi kanunlarına aykırı hareket etmeleri halinde, vergi aslı gecikme faizi gibi vergi aslına bağlı alacaklar ve cezalardan belli şartlarla sorumlu tutulurlar. Bu sorumluluk temsil edilenin küçük veya kısıtlı olmasıyla tüzel kişi olmasına göre aşağıda açıklanan bazı farklılıklar gösterir.
Küçük ve kısıtlıların temsilinde sorumluluk
Vergi aslından sorumluluk
Küçük ve kısıtlılara ait ödevlerin kanuni temsilcisi tarafından yerine getirilmemesi dolayısıyla salınan ilave vergi, prensip olarak küçük ve kısıtlının mal varlığından alınamaz ise, kanuni temsilci sorumlu hale gelir. Vergi aslını da ödemesi gerekir. Kanuni temsilcinin varlığına gidebilmek için 3505 sayılı Kanun'dan önce, ayrıca kanuni temsilcinin kasıt veya ihmalinin bulunması gerekmekte idi. 3505 sayılı Kanun'la bu şartı madde metninden çıkarmıştır.
Ancak, yargı karalarında ve vergi idaresinin açıklamalarında kanun metnindeki bu değişikliğe rağmen kasıt unsuruna önem verilmektedir.
Vergi aslına bağlı alacaklarda sorumluluk
Vergi aslına bağlı alacaklar, kanuni temsilcinin sorumluluk kapsamına 3505 sayılı Kanun'la alınmıştır. Ayrıca,6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'a 4108 sayılı Kanun'la eklenen mükerrer 35. madde hükmü ile, kanunu temsilciler için Vergi Usul Kanun'un 10. maddesine paralel sorumluluk hükmü getirilmiştir.
Öte yandan Vergi Usul Kanunu'nun 10'uncu madde hükmü içinde yapılacak değerlemede, vergi aslına bağlı alacaklarla ilgili sorumluluk, vergi aslı ile aynı planda düşünülmelidir. Gecikme faizi, zamanında ödenmeyen verginin bu süredeki nemasının karşılığı olarak alınmaktadır. Bu nema, temsil edilen mamelekinde kalmış olacağına göre, o mamelekten alınması da normal sayılmalıdır.
Vergi cezasından sorumluluk ve rücu edememe
Küçük ve kısıtlıların, vergilemeyle ilgili ödevlerinin yerine getirilmemesi nedeni ile kesilecek vergi cezası, her hal ve takdirde kanuni temsilciden alınır. Temsil edilenin mamelekinin yeterli olması vb. gibi nedenler önemli değildir. Kanuni temsilci ceza bakımından küçük ve kısıtlıya rücu da edemez. Vergi cezası kesilmesi şeklindeki müeyyide kendi fiili ile ilgilidir. Küçük ve kısıtlaya kusur vb. izafe edilmesi mümkün değildir.
AKİF AKARCA / DR. MEHMET ŞAFAK / DÜNYA