“KİRACININ BALKON MANGALI TAHLİYE SEBEBİ”
Türk Borçlar Kanununa ilişkin genel bir bilgilendirme alabilir miyiz?
Mevcut Borçlar kanunumuz 1926 yılında yürürlüğe girmişti. Yaklaşık 8 yıldır süren bir çalışma sonucunda Borçlar kanunu mecliste kabul edildi. Tabi basına yansıyan ifadesiyle halkın da anlayabileceği bir dil kullanılarak bu kanun yeni baştan düzenlendi. Kanunda bir sürü maddeler değiştiği gibi yeni maddeler de eklendi. Eski borçlar kanunumuz 544 maddeden ibaretti. Yeni Borçlar kanunumuz 649 madde. Yani tam olarak 105 madde yeniden kanuna girmiş oldu. Bununla birlikte en köklü değişiklik kanunun isminde oldu. Önceden Borçlar Kanunu diyorduk. Şu anda ise başına Türk kelimesi eklenerek, Türk Medeni Kanununda olduğu gibi Türk Borçlar Kanunu oldu ismi.
KİŞİNİN YAKINLARI DA TAZMİNAT TALEP EDEBİLECEK
Türk Borçlar Kanununda yapılan en önemli değişiklikler hangileridir?
Bunları birkaç başlık halinde sıralayabiliriz. Bir sürü değişiklik yapıldı ama halkın da gündeminde olan, halkın da anlayabileceği değişiklikleri şu anda söyleyebilecek olursak, birincisi genel işlem şartlarıyla ilgili hüküm eklendi kanuna. Bu şu demek, yani bankaların, sigorta şirketlerinin, seyahat acentelerinin tek taraflı olarak hazırlamış oldukları standart sözleşmelere ilişkin hüküm demektir. Burada tek taraflı olarak karşı tarafın aleyhine getirilmiş olan hükümler, karşı tarafa açıkça anlatılmadıkça, karşı tarafça bu kavranmadıkça geçerli olmayacak.
İkinci değişiklik, manevi tazminat, talep açısından. Mevcut borçlar kanununda manevi tazminat ancak kişinin kendisi ve ailesi tarafından talep edilebiliyor. Yeni borçlar kanunuyla birlikte “yakınları” ifadesi eklenerek, basına yansıyan ifadesiyle kişinin nişanlısı ve sevgilisi de manevi tazminat talep edebilecek.
Diğer bir yenilik olağanüstü faize getirilen sınırlama. Kişiler sözleşme yaparken sözleşmede faiz oranını belirlememiş iseler faiz alacağının doğduğu andaki mevzuat hükümlerine göre faiz oranı belirleniyor. Ancak kişiler sözleşmede bir faiz oranı belirlemek isterlerse az önce dediğim şekliyle belirlenen faiz oranının yüzde 50’sinden daha fazla bir faiz oranı belirleyemeyecekler. Bir sınır getirilmiş oluyor. Örneğin şöyle diyelim, kişi sözleşme yaptı, faiz oranını belirlemedi. Mevzuat hükümlerine göre de faiz oranı yüzde 10. Kişi sözleşmede serbest iradesiyle ancak yüzde 15 üzerinde bir faiz oranı belirleyebilir.
Diğer bir değişiklik, borçlar kanununa genel olarak uyarlama hükmü konuldu. Basına da yansıdı, bir sürü döviz zedelerin olduğunu gördük. Özellikle Japon Yeni’yle ilgili bir sürü döviz endeksli kredilerin alındığını gördük. Mevcut borçlar kanunuyla uyarlamak da mümkün, uyarlama hükmü var çünkü. Burada da istisna sözleşmesine ilişkin uyarlama hükmü diğer sözleşmelere kıyasen uygulanıyordu. Ancak şu andaki yeni borçlar kanunuyla birlikte bu konuda genel bir düzenleme getirildi. Bu da kıyas yoluna gitmeden, direk olarak uygulanacak bir hüküm.
Bundan başka diğer bir yenilik, sözleşmelerdeki, özellikle satım sözleşmelerindeki hasar ve yararın geçiş anı. Mevcut kanunda hasar ve yarar, sözleşme yapıldığı andan itibaren alıcıya geçmekte. Ancak Türk Borçlar Kanunuyla yapılan değişiklikle menkul mallarda zilliyetliğin devri anından itibaren, taşınmazlarda ise tapu siciline tescilden itibaren yarar ve hasar karşı tarafa geçmekte.
Kira sözleşmelerine ilişkin hükümlerde değişiklik yapıldı. 6570 sayılı kanun, bu kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte ortadan kalkacak. Ondaki hükümlerin çoğu borçlar kanununa alındı, bazı ilaveler yapıldı. Değişikliklerin en önemlilerinden bir tanesi kişinin kira bedeli yanında elektrik, su borcunu ödememesi halinde kiracının tahliyesi imkanı getirildi. İkinci olarak kişinin komşularını rahatsız etmesi durumunda, örneğin balkonda mangal yapması, evde yüksek sesli müzik dinlemesi gibi durumlar da tahliye sebebi sayılacak.
Diğer bir değişiklik, depozito. Bir yer kiralamaya kalkıyoruz, üç aylık, beş aylık kira tutarında depozito istiyorlar. Kanunla buna üç aylık kira bedeliyle sınırlama getirildi. Yani kişi bin liraya bir ev ya da ofis tutacaksa en fazla depozito miktarı 3 bin lira olacak. Kişi bunu kendisi harcayamayacak. Bu bir banka hesabına depo edilecek. Veya bir senet alınmışsa veya kıymetli bir evrak alınmışsa bunlar da bankada bir yerde muhafaza edilecek.
Diğer bir değişiklik, kira artış oranına bir sınırlama getirildi. Üretici fiyat endeksi miktarı kadar en fazla artış yapılabilecek. Bunun üstünde bir artış mümkün değil.
Diğer bir değişiklik aile konutu olarak bir yer kiralanmışsa bu konuttaki bu kira sözleşmesinin feshinde diğer eşin de rızası gerekmektedir.
Diğer bir köklü değişiklik kefalet sözleşmelerinde yapıldı. Kefalet sözleşmelerinde özellikle kişinin sorumlu olduğu miktarın kişinin kendi el yazısıyla yazılması, müteselsil kefalet öngörülmüşse bunun yine kişinin kendi el yazısıyla yazılması istenmekte. Bu şekilde yapılmayan kefalet sözleşmeleri geçerli olmamakta.
Diğer bir değişiklik, kefil olurken kişinin eşinin rızası gerekiyor. Kişi kendi eşinden rıza almadan kefil olamayacak. Değişiklikleri bu şekilde özetleyebiliriz.
OTURMUŞ KAVRAMLAR DEĞİŞMEMELİYDİ
Sanırım kanunun dilinde de bazı değişiklikler yapıldı halkın anlayabileceği şekilde. Birkaç örnek verebilir misiniz?
Aslında bu tür kanunlarda değişiklik yapılmaması gerekiyor. Bazı kavramlar halkın kabul ettiği kavramlar ama yine de halkın anlayacağı şekle indirmek için örneğin “akit” yerine “sözleşme” kavramı getirildi. “Akdin inikadı” yerine “sözleşmenin kurulması”, “tahriri şekil” yerine, ki bunu halkın anlaması mümkün değil, bunun yerine “yazılı şekil”, “gabin” yerine “aşırı yararlanma” gibi. Ancak şu tartışılıyor tabi ki, kanunları mutlaka halkın anlayacağı dilde yapmamız gerekiyor mu? Mesela bir tıp kitabını, ki kişinin sağlığıyla ilgili, çok önemli, bu kitabı halktan birisi aldığı zaman anlayabiliyor mu? Oturmuş olan kavramlar bence değişmemeliydi. Örneğin “alacağın temliki” kavramının yerine, “alacağın devri” kavramının getirilmesi bence halkın anlayacağı dilde olmamıştır.
Genel işlem şartlarına ilişkin bazı hükümler karşısında özellikle bankalarıyla müşteriler arasında yapılan kredi sözleşmelerinin geçerliliği de sanırım bazı değişikliklere maruz kaldı. Peki bunlar etkilenecek mi?
Bununla ilgili tüketici kanununda değişiklik yapılmıştı. Haksız sözleşme koşullarına ilişkin olarak. Şimdi borçlar kanununa da genel işlem şartlarıyla ilgili hüküm konuldu. Şimdi banka sözleşmelerini, sigorta sözleşmelerini veya seyahat acentesiyle yapılan sözleşmeleri incelediğimizde bir sürü müşterinin aleyhine konulmuş olan tuzak hükümler diyelim, bir sürü hükümler var. Genel işlem şartlarıyla ilgili kanundaki hükümde deniyor ki, bunlardan kişinin karşı tarafın sorumlu olabilmesi için baştan kişiye bunların anlatılmış olması, kişinin bu konuda onayının alınmış olması gerekiyor. Onayı alınmamışsa veya bunlar anlatılmamışsa o zaman bu hükümler geçerli değil. Onayının alındığını, kişinin buna muvafakat gösterdiğini bu sözleşme koşullarını hazırlayanların örneğin bankanın, sigorta şirketinin veya seyahat acentesinin ispat etmesi gerekiyor.
Kefalet sözleşmelerinde artık eşinin rızasının da alınması gerektiği hükmü var. Ama daha sonraki değişikliklerde böyle bir rıza beklentisi yok. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Başlangıçta kişi kefil olurken eşinin rızası mutlaka gerekli. Örneğin bir arkadaşına 10 bin lira için kefil oldu. Kanunda deniyor ki, daha sonraki değişikliklerde eşin rızasına gerek yok. Örneğin 10 bin lira yerine diyelim bir yıl sonra, bu genellikle kredi sözleşmelerinde oluyor, kefalet miktarı artırıldı, 100 bin liraya çıkarıldı. Burada eşin rızasına gerek yok. Veya adi kefalet idi, müteselsil kefalete çevrildi. Yine eşin rızasına gerek yok. Bence eğer başta eşin rızasına gerek varsa önemli ölçüde kefilin sorumluluğunu artıracak oranda bir değişiklik yapılmışsa o zaman bence burada da eşin rızası gerekmeli.
Süleyman Yılmaz
kaynak : http://www.vergiportali.com/Content.aspx?Type=GuestOfMonthD&Id=3238
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Dr. Süleyman Yılmaz, değişen haklarıyla hepimizi ilgilendiren Borçlar Kanununu Vergi Portalı’na anlattı.