Markalar ve vergileme
Kültürler ve teknolojinin gelişmesinde büyük önemi bulunan yeni buluşlar ve fikri eserler üzerinde, bunların ilk sahipleri adına bazı imtiyaz hakları tanınması, özellikle ticaret ve sanayinin gelişimi ile önemini artırmıştır. Bunların büyük değerler yaratma potansiyeli nedeniyle sınıflandırılmaları ve vergilenmesi dikkate değer bir konudur.
Buluş ve eser sahiplerinin fikri haklarının sınıflandırılmasında, "fikri mülkiyet hakları" kavramı en genel başlığı oluşturmaktadır. Fikri mülkiyet hakları, "telif hakları" ve "sınai mülkiyet hakları" olarak iki ana gruba ayrılmaktadır. Telif hakları, eser sahibinin hakları ve bağlantılı (komşu) haklardır. Sınai mülkiyet hakları, "ticaret unvanları" ve "işletme adları" ile birlikte, "sınai haklar " kavramı altında ifade edilmektedir. En üst ana başlık olan "fikri mülkiyet hakları", kısaca "fikri haklar" olarak da ifade edilmektedir. Türkiye 'de, telif hakları alanındaki düzenlemeler ve uygulamalar Kültür Bakanlığı, sınai mülkiyet hakları alanındaki düzenlemeler ve uygulamalar ise Türk Patent Enstitüsü tarafından yürütülmektedir.
Toplumsal gelişmenin ve kalkınmanın esasını oluşturan yeni buluşlar ve esaslar üzerinde, bunların ilk sahipleri adına bazı imtiyaz hakları tanınması, özellikle ticaret ve sanayinin gelişimine paralel olarak gün geçtikçe önemini artırmıştır. Buluş yapanların ve eser sahiplerinin hakları için, öncelikle ulusal ve daha sonra da uluslararası boyutta yasal koruma biçimleri geliştirilmiştir.
Türkiye'de öteden beri bu haklar genel hukuk tanımı içinde "gayri maddi haklar" olarak ele alınmıştır. Vergi kanunlarında da, çoğunlukla bu kavramın kullanıldığı görülmektedir. Bu gün yazımızda genel olarak fikri mülkiyet hakları içinde en önemli dallardan biri olan markalar ile bunların gelir ve kurumlar vergisi karşısındaki durumları ele alınacaktır.
Marka ve fonksiyonları
Bir işletmenin mal veya hizmetlerini, diğer işletmelerin mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlayan işarettir. Marka mal veya hizmeti şahsileştirmekte ve onun, diğer mal veya hizmetlerden ayırt edilmesini sağlamaktadır. Markanın esas itibariyle üç ana fonksiyonu bulunmaktadır: Bunlar kaynak gösterme, garanti etme ve reklâm yapma fonksiyonlarıdır.
İlk olarak marka, bir malın hangi işletme tarafından yapıldığını, üretildiğini veya piyasaya sürüldüğünü yahut bir hizmetin hangi işletme tarafından sunulduğunu, yani kaynağını gösterir. Bu durumda marka mal ve hizmetler yanında işletme sahipleri açısından da ayırt edici rol oynar.
İkinci olarak marka, iyi malın yerine kötü mal konulmasına karşı müşterileri korur. Müşteriyi malın kalitesini her defasında yeniden denemekten kurtarır. Müşteri, marka sayesinde, malın kalitesinin ve diğer ayrıcı özelliklerinin aynı olduğunu anlayabilir. Müşteri açısından önemli olan malın kalitesinin garanti edilmiş olmasıdır. Müşterinin beğenisi zamanla markanın o eşyanın adı ile özdeşleşmesine ve müşterinin o mal yerine o markayı istemesine yol açar. Öte yandan marka, müşteriye daha malı alırken, ayıba karşı tekeffül hükümlerine başvurulmasına gerek kalmayacağı şeklinde bir güven de verir. Garanti fonksiyonu; müşteri bakımından üretimin kalitesinde, kalitenin devamlılığında ve malların kullanılmasına ilişkin hizmetlerin tamamında bir garantiyi ifade ettiği gibi, işletme sahibi bakımından da malın kalitesini koruduğu sürece müşteri çevresini kaybetmeyeceğinin garantisini oluşturur.
Markanın değeri ve önemi
1980'1i yılların başından itibaren globalleşme ile birlikte hız kazanan şirket evlilikleri ve şirketlerin bir bedel ödenerek satın alınması beraberinde şirket varlıkları arasında gizli kalmış bir değerin açığa çıkmasına neden olmuştur. Bu yıllar içinde yapılan anlaşmalar çerçevesinde, bilanço değerinin çok üzerinde şirket alım-satımları gerçekleşmiştir. Bunun en önemli sebebi olarak marka ve benzeri maddi olmayan varlıklara yapılan ödemeler gösterilmiştir.
Bugün ülkemizde de buna benzer alım satımlar söz konusu olmaktadır. Özellikle medya, bankacılık, haberleşme, ağır sanayi ve perakendecilik sektöründe faaliyet gösteren Türk firmalar, yabancı firmaların gözdesi olarak değerlerinin çok üzerinde bedellerle satın alınabilmektedir.
Gelecekte de bu ve bunun gibi alım satımların süreceği düşünüldüğünde Türk firmalarının, yarattıkları marka değerini tespit etmeleri bir zorunluluk haline gelecektir. Bu şekilde Türk firmaları açısından hem yabancı şirketler ile hem de Türk firmalarının birbirleri ile olası bir birleşme yada satış aşamasında gerçeğe yakın bir satış değerinin oluşturulması mümkün olacaktır Bunun yanında, marka değerinin hisse senedi fiyatlarına olan etkisi göz önüne alınarak halka açık firmaların rekabet şansı artacaktır.
Marka çeşitleri
Marka, malların ve hizmetlerin birbirlerinden ayırt edilmesini sağlayan sözcükler, şekiller, harfler, sayılar, ambalaj biçimleri veya bunların bileşimleri gibi çizim yoluyla gösterilebilen ve baskı yoluyla çoğaltılabilen her türlü işaretleri ifade etmektedir. Mal ve hizmetlerin üretilmesinden ziyade, pazarlama ve satış faaliyetlerini de kapsamak üzere, ticari faaliyetler sırasında kullanılacak tanıtıcı işaret ve isimlerin (markalar) çok daha önemli olduğu ekonomik bir gerçektir. Markaların Korunması Hakkındaki 556 sayılı KHK'nin 5'inci maddesinde;
"Marka, bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini bir başka teşebbüsün mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla, kişi adları dahil, özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar, malların biçimi veya ambalajları gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaretleri içerir."tamını yer almaktadır.
Türk mevzuatında yer alan marka çeşitleri; "ticaret markası", "hizmet markası", "garanti markası" ve "ortak marka"dır. Ticaret markası üretilen ve satılan mallar için, hizmet markası ise sunulan hizmetler için söz konusudur. Garanti markası, marka sahibinin kontrolündeki işletmelerin ortak niteliklerini garanti etmeye; ortak marka ise, grup işletmelerinin mal ve hizmetlerini ayırt etmeye yarayan işaretlerdir. Belli mal ve hizmetleri çağrıştıran seslere "ses markası", kokusu belli mal ve hizmetleri anımsatan kokulara da "koku markası" denilmektedir. Ancak, Türkiye'de henüz bunlar için koruma sağlayan bir düzenleme yoktur.
Marka haklarının vergilendirilmesi
Fikri mülkiyet haklan ister telif haklan niteliğinde ve ister marka gibi, sınai mülkiyet haklan niteliğinde olsun, bu hakların vergi sistemi ile ilişkisi genellikle üç aşamada söz konusu olmaktadır. Bunlar; hakkın elde edilmesi, elde edilen hakkın gelir getirici işlemlere konu edilmesi ve nihayet söz konusu hakkın çeşitli yollarla elden çıkarılması aşamalarıdır. Vergi sisteminde, hak sahiplerinin gerçek kişi yada tüzel kişi olmalarına göre farklı düzenlemeler yer almaktadır.
Ticari kazanç
GVK'nın 37'inci maddesinin birinci fıkrasında, her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazancın ticari kazanç olduğu belirtildikten sonra, uygulamada ticari kazanç sayılacak bazı kazanç türlerine bentler halinde, yer verilmiştir. Patent ve marka haklarından, ticari veya sınai faaliyet sayılabilecek bir işletme organizasyonu kapsamında elde edilen kazançlar ticari kazançtır. Bir ticari işletmenin varlıkları arasında marka haklarının alım satımı ve kiralanması gibi işlemler ticari kazanç olarak değerlendirilecek ve diğer faaliyetlerden elde edilen kazanç ya da hasılat ile aynı uygulamaya tabi olacaktır. Kurumlar vergisi mükelleflerinin sahip oldukları markalardan sağladıkları gelirler de Gelir Vergisi Kanunu ve Kurumlar Vergisi Kanunu hükümlerine göre ticari kazanç gibi vergilenecektir.
Serbest meslek faaliyeti çerçevesinde elde edilen kazançlar GVK'nın ilgili hükümleri çerçevesinde, serbest meslek kazancı olarak değerlendirilebilecektir. Ücretlilerin marka haklarından gelir elde etmesi olağan olmamakla birlikte, söz konusu olması durumunda GVK'nın ücrete ilişkin hükümlerinin uygulanacağı tabiidir.
Gayrimenkul sermaye iradı
GVK'nın 70'inci maddesinde, gayrimenkul sermaye iradı olarak kabul edilen gelirleri sağlayan mal ve haklar 8 bent halinde düzenlenmiştir. Bu bentlerde belirtilen mal ve hakların sahipleri, mutasarrıftan, zilyetleri, irtifak ve intifa hakkı sahipleri veya kiracıları tarafından kiraya verilmesinden elde edilen iratlar gayrimenkul sermaye iradı olarak tarif edilmiştir. Marka haklarının kiraya verilmesinden sağlanan gelirler, adı geçen maddenin 5'inci bendinde yer alan düzenleme uyarınca gayrimenkul sermaye iradı olmaktadır.
GVK'nın 70'inci maddesinde, gayrimenkul sermaye iradı olarak kabul edilen gelirleri sağlayan mal ve haklar 8 bent halinde düzenlendikten sonra, devam eden fıkralarda ilave hükümlere yer verilmiştir. Burada; yer alan hükümler uyarınca, söz konusu mal ve haklar, ticari veya zirai bir işletmeye dahil bulunduğu taktirde, bunların iratları ticari veya zirai kazancın tespitine ilişkin hükümlere göre hesaplanır. Tüccarlara ait olsa dahi, işletmeye dahil bulunmayan gayrimenkullerle haklar hakkında bu bölümdeki, yani gayrimenkul sermaye iradı ile ilgili hükümler uygulanır. Buna göre, patent ve marka haklarının ticari bir işletmeye dahil edilmesi halinde elde edilen kazançlar ticari kazanç, ticari mahiyet arz etmeyen şahsi tasarruf şeklindeki kira gelirleri ise gayrimenkul sermaye iradı olmaktadır.
GVK'nın 94/5'inci maddesi hükmü uyarınca, 70'inci maddede yazılı mal ve hakların kiralanması karşılığında yapılan ödemelerden %20 oranında gelir vergisi kesintisi (stopaj) yapılması gerekmektedir. Yani, marka haklarının kiralanması karşılığında yapılan ödemelerden de bu stopajın yapılacağı açıktır.
Gayrimenkul sermaye iratlarında safi kazanç, GVK'nın 71-74 üncü maddelerinde yer alan hüküm-lere göre belirlenir ve yıllık beyan konusu yapılır, varsa daha önce kesilen vergiler mahsup edilerek hesaplanan vergiler ödenir.
Değer artış kazancı
Gelire giren değer artış kazançları, mükerrer 80'inci maddede 6 bent halinde düzenlenmiştir. Marka haklarıyla ilgili olan 2'inci ve 3'üncü bentler aşağıdaki gibidir.
"2. 70'inci maddenin birinci fıkrasının (5) numaralı bendinde yazılı hakların (ihtira beratları hariç) elden çıkarılmasından doğan kazançlar.
3. Telif haklarının ve ihtira beratlarının müellifleri, mucitleri ve bunların kanunî mirasçıları dışında kalan kimseler tarafından elden çıkarılmasından doğan kazançlar. "
Bilindiği gibi, GVK'nın 70'inci maddesinin birinci fıkrasının 5 numaralı bendi, gayrimenkul sermaye iradı olarak vergilendirilecek hakları düzenlemektedir. Marka haklarının bu kapsamda elden çıkarılmasından sağlanan kazançlar, değer artış kazancı olarak vergiye tabidir. 2 numaralı bent düzenlemesinde, parantez içi hüküm olarak "ihtira beratları hariç" denilerek, bunun dışında kalan hakların elde çıkarılmasından sağlanan kazançların değer artış kazancı olduğu hükme bağlanmıştır.
Bir takvim yılı içinde elde edilen değer artış kazancınım, 2011 yılı için 8 bin TL'ye kadar olan kısmı gelir vergisinden istisnadır. Yani, patent ve marka haklarının elden çıkarılmasından sağlanan değer artış kazançlarının, her yıl güncellenen bu tutara kadar olan kısmı vergiye tabi değildir.
Değer artış kazançlarında safı kazancın hesaplanması, mükerrer 81'inci maddede düzenlenmiştir. Bu hükümlere göre safi tutarı hesaplanan değer artış kazancının istisna tutarını aşan kısmı, 92'inci maddede yer alan düzenleme uyarınca, izleyen yılın mart ayının başından itibaren 25'inci günün akşamına kadar beyan edilmelidir. Değer artış kazancının tam mükellefler tarafından elde edilmesinde, 94'üncü maddede herhangi bir stopaj oranı da öngörülmemiştir. Dolayısıyla, bu durumda hesaplanan gelir vergisinin tamamının ödenmesi gerekmektedir.
Dar mükellefiyete tabi olanlara marka haklarının satışı dolayısıyla yapılan ödemelerden, GVK'nın 94/4'üncü maddesi hükmüne göre gelir vergisi stopajı yapılması gerekmektedir. Aynı kanunun 86/2'nci maddesi hükmüne göre de, tamamı stopaj suretiyle vergilendirilen ücretler, serbest meslek kazançları, menkul ve gayrimenkul sermaye iratları ile diğer kazanç ve iratlar için dar mükellefler beyanname vermeyeceklerdir. Dolayısıyla, marka haklarının satışı karşılığında dar mükelleflere yapılan ödemeler %20 oranında stopaja tabi tutulacak ve bunlar dar mükelleflerce beyan konusu yapılmayacaktır.
Dar mükellef kurumların marka satış gelirleri de %20 oranında vergi stopajına tabi olup başka gelirleri yoksa ayrıca beyanı gerekmez. Çifte vergilemeyi önleme anlaşmaları stopaj oranını etkileyebilir.
(Dünya ,17.11.2011)
Akif AKARCA / Dr.Mehmet ŞAFAK