İbraname, bir borcun tam ya da kısmen ifa edilmeden sona ermesini sağlayan özel sukut nedeni olarak kabul edilmelidir. Bu noktada ibra sözleşmesinin ödeme yönünde bir anlaşma olmadığı, borcun sona erme şekillerinden biri olduğu belirtilmelidir.
Yeni Borçlar Kanunu tasarısında bu konuya değinilmiş ve 419. maddesinde, işçi ve işveren ilişkileri açısından ibra sözleşmesine dair bazı kurallara yer verilmiştir. Bahsi geçen düzenleme de, işçilik alacaklarını sona erdiren ibra sözleşmelerinin sınırlı biçimde ele alınması gerektiğini göstermektedir.
6098 sayılı Yeni borçlar Kanunu Madde 419. “Ceza koşulu ve ibra”
Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir.
İşçinin işverenden olan alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması ve ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi şarttır.
.
Hizmet sözleşmesi devam ederken veya sona ermesinden başlayarak bir ay geçmeden işçi aleyhine yapılan ibra sözleşmeleri kesin olarak hükümsüzdür.
.
İşçinin haklarını yeterince korumadığı veya aşırı ölçüde sınırladığı açıkça belli olan ibra sözleşmelerinin, hizmet ilişkisinin sona erdiği tarihten başlayarak iki yıl içinde iptali istenebilir.
.
İş ilişkisinin devamı sırasında düzenlenen ibra sözleşmeleri geçerli değildir, işçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak ya da bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmiş sayılmalıdır.
.
İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi de mümkün olmaz. Bu nedenle işveren tarafından işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ile ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir.
Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde Yargıtay’ın kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir. (Y9HD 05.07.2010 E.2008/33618 - K.2010/22083)
.
Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise geçerlilik sorununu titizlikle ele alınmalıdır.
Ücret, ikramiye, sosyal ödemeler, fazla mesai ücreti, hafta tatili, genel tatil, resmi tatil, ulusal bayramlara ait ücretler, yıllık izin ücretleri gibi ödemeler ibraname ile eksiksiz ödendiği belirtilirken ibraname ile yapılan ödemeler arasında bir çelişki bulunmamalıdır. Aksi durumlarda ibranameye itibar edilmemektedir
.
İşçi, emeği karşılığında aldığı ücret ve diğer parasal hakları ile kendisinin ve ailesinin geçimini temin etmektedir. Bu açıdan bakıldığında bir işçinin nedensiz yere işvereni ibra etmesi hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. İş Hukukunda ibra sözleşmeleri dar yorumlanmak ve borcun asıl sona erme nedeni ifa olarak ele alınmalıdır. Borcun sona erme şekillerinden biri olan ibra sözleşmelerine İş Hukuku açısından sınırlı biçimde değer verilmelidir.
.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:
Dava, işçilik alacakları istemine ilişkindir.
Davacı, İ.bank’ta çalışmakta iken, bankaya TMSF tarafından el konulmasını müteakip, önce bankanın E.bank AŞ ile birleştirildiğini, arkasından E.bank’ın da yönetim ve denetiminin TMSF’ye devredilmesi üzerine bankanın, Birleşik Fon Bankası AŞ’nin idaresine geçtiğini, bu devir dönemlerinde çok uzun sürelerde çalışmalar yapıldığını, iş aktinin işverence haksız olarak feshedildiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak fazla çalışma ve hafta tatili alacaklarının tahsiline karar verilmesini istemiştir.
.
Davalı, davacının iş aktinin ekonomik gerekçelerle zorunlu olarak, dolayısıyla haklı nedenlerle feshedildiğini, davacının fazla mesai alacak hakkının bulunmadığını, kaldı ki dava konusu fazla çalışma ücreti alacağı nedeni ile davacı işçinin kendilerini ibra ettiğini beyanla, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini cevaben bildirmiştir.
.
Dosya kapsamına göre; davacı işçinin davalıya ait işyerinde çalıştığı, davacının iş aktinin davalı işverence feshedildiği ve davacı işçinin fesih tarihi itibarıyla ibraname imzaladığı ancak, her ne kadar bu tarih itibarıyla kıdem, ihbar ve izin ücreti bordrosu düzenlenmiş ve ibraname ile de bu alacakların ödendiği belirtilmişse de, banka kayıtlarına göre bu paraların daha sonraki bir tarihte bankaya yatırıldığı anlaşılmaktadır.
.
Sözü edilen ibraname de; “fazla çalışmaların karşılığı olan ücretinin ödendiği ve bir alacağının kalmadığı” ifade edilmektedir. Davalı işveren savunmasında fazla çalışmanın bulunmadığını bildirmesine karşılık, düzenlenen ibranamede fazla çalışma ücretinin ödendiğinin belirtilmesi, ayrıca ibranamede işçinin, iş aktinin feshi tarihi itibarıyla bütün haklarını aldığını beyan etmesine rağmen ödemenin daha sonraki bir tarihte yapılmış olması nedeni ile ibraname ile savunma arasında çelişki meydana geldiği ve davacı işçinin anılan alacaklarını alabilmek için mezkûr ibranameyi imzalamak zorunda bırakıldığı sonucuna varılmaktadır.
.
Bu husus Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, 15.05.2002 gün ve 2002/9-418 E, 2002/392 K; 12.04.2006 gün ve 2006/9-192 E, 2006/156 K; 19.09.2007 gün ve 2007/9-645 E, 2007/596 K. sayılı ilamlarında da aynen benimsenmiştir.
.
Hal böyle olunca, sözü edilen ibranamenin geçersiz olduğu yönündeki direnme hükmü yerinde ise de; hükmedilen işçilik alacaklarının miktarına ilişkin davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesi gerekir.
.
Mehmet Fatih GELERİ
İş ve Sosyal Güvenlik Uzmanı
fatihgeleri@gmail.com
16.03.2012