.
Çalınan Malların ve Sabit Kıymetlerin Giderler Açısından Değerlendirilmesi
.
.
.
Genel hukukta, hırsızlık veya dolandırıcılık mali sonuçları itibarıyla, sadece taraflar arasında hüküm ifade eder. Üçüncü şahıslara etkisi yoktur.
İşletmenin hırsızlığa maruz kalması, üçüncü şahıslara olan borcunu ortadan kaldırmayacağından, vergi alacağının bağlandığı olayın meydana gelmesi ile doğmuş bulunan vergi borcunu etkilemesi düşünülemez.[1]
İşletmeye dahil olan ticari malların çalınması halinde ortaya çıkan envanter noksanlıklarının zarar yazılabileceğine dair vergi kanunlarında herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Çalınan mallar ile ilgili olarak, söz konusu malların kıymeti düşen emtia olarak değerlendirilmesi ve vergi matrahı ile ilişki kurulması da mümkün değildir. Çalınan mallar işletme için sermayede vukua gelen bir eksilmedir ve Gelir Vergisi Kanunu’nun 88. maddesi uyarınca gider olarak dikkate alınamayacaktır.[2]
İşletmelerin mal stokunda hırsızlık nedeni ile bir azalma olduğu taktirde, mükellefler tarafından yapılması gereken işlem, hırsızlık olayının kanıtlanıp kanıtlanamamasına göre farklılık arz etmektedir.
Hırsızlık olayı polis kayıtları ve benzeri belgeler ile kanıtlanabiliyorsa, çalınan mallar maliyet bedeli üzerinden kanunen kabul edilmeyen gider olarak kaydedilmelidir. Ayrıca, Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 30/c maddesi hükmü uyarınca, bu mallar için yüklenilen katma değer vergisinin indirimi de mümkün değildir. Dolayısıyla, daha önce malların alındığı dönemde indirime konu edilen katma değer vergisinin bu defa ilgili dönem KDV beyannamesinde “İlave Edilecek Katma Değer Vergisi” satırına eklenerek beyanı gerekmektedir.
Hırsızlık olayının polis kayıtları ve benzeri kayıtlar ile kanıtlanamaması halinde ise çalınan malın emsal satış bedeli ile değerlenerek ortaklara satış gibi işlem yapılması gerekmektedir. Bu işlem ile ilgili olarak katma değer vergisinin de hesaplanması gerekmektedir.
Çalınan sabit kıymetler için de durum aynıdır. Çalınan sabit kıymetlerin zarar olarak kabul edilebileceğine yönelik vergi kanunlarında herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Çalınan emtianın ve sabit kıymetlerin Gelir Vergisi Kanunu’nun 40. maddesinin (1) numaralı bendi hükmü çerçevesinde de gider olarak dikkate alınması mümkün değildir.
Çalınan sabit kıymetlerin, Vergi Usul Kanunu’nun 317. maddesine göre fevkalade amortismana tabi tutulabileceğini söylemek mümkün değildir. Zira, söz konusu maddeye göre amortisman ayırabilmek için sabit kıymetin;
- Yangın, deprem, su basması gibi afetler neticesinde değerini tamamen veya kısmen kaybeden,
- Yeni icatlar dolayısıyla teknik verim ve kıymetleri düşerek tamamen veya kısmen kullanılmaz bir hale gelen,
- Cebri çalışmaya tabi tutuldukları için normalden fazla aşınmaya ve yıpranmaya maruz kalan,
bir sabit kıymet olması gerekmektedir. Sabit kıymetin çalınması kanunda sayılan bu hallerin hiçbirine girmemektedir.
Sonuç olarak hırsızlık olayı nedeniyle zarara uğrayan işletmelerin bu zararlarını, vergi matrahlarının tespiti sırasında gider olarak dikkate almaları mümkün değildir.
Bununla beraber hırsızlık olayına karşı yaptırılan sigortalar için ödenen primlerin kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkündür. Diğer taraftan bu şekilde sigortalanan iktisadi kıymetler nedeniyle sigorta şirketinden tazminat alınmışsa, alınan tazminatın gelir olarak kayıtlara intikal ettirilmesi zorunludur.[3]
Cem Tekin
E. Gelirler Başkontrolörü / YMM
[1]ÖZBALCI, Yılmaz; Kurumlar Vergisi Kanunu Yorum ve Açıklamaları, Ankara 1997, Sayfa:310
[2]VURAL, İrfan; Kaydi Envanter – Fiili Envanter Farkları, Vergi Sorunları Dergisi, Kasım 2003, Sayı:187, Sayfa:110
[3]AKDAĞ, Bülent; YİĞİTBAŞI Ali; Kanunen Kabul Edilmeyen Giderler, TÜRMOB Sirküler Rapor, 2002-7, Sayfa:78.
KAYNAK : http://www.ozdogrular.com/content/view/16730/