Yurt dışındaki alacaklar için karşılık ayırma
Vergi Usul Kanunu’nun 323’üncü maddesi ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak koşuluyla dava ve icra safhasında bulunan alacakların ve yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değemeyecek derecede küçük alacakların şüpheli alacak sayılacağı hususu hükme bağlanmıştır.
.
Bu bağlamda da şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre bilançonun pasifinde karşılık ayrılabileceği, bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğunun karşılık hesabında gösterileceği, teminatlı alacaklarda karşılığın teminattan geri kalan kısma ait olduğu, ayrıca aynı kanun maddesinde belirlenmiştir.
Yurt dışı ile olan ticari ilişkilerde yapılan sözleşmelerde genellikle çıkacak uyuşmazlıklarda hangi ülke mahkemelerinin yetkili olacağına dair özel nitelikte bir hükme yer verilmektedir. Bu açıdan yurt dışı işlerle ilgili olarak yapılan sözleşmelerde de alacağın tahsiline ilişkin uyuşmazlıkların çözümünde bazı hallerde yurt dışındaki mahkemeler yetkili kılınmakta ve yükümlüler alacaklarının tahsili için yurt dışındaki yargı mahkemelerine başvurmak zorunda kalmaktadır. Böyle bir durumda Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanun hükümlerine göre işlem kurulabilmektedir.
Vergi Usul Kanunu’nun 323’üncü maddesinde bir alacağın şüpheli alacak olarak kabul edilmesi için aranan koşullar belirlenirken, alacağın yabancı para ya da Türk Lirası olması yönünde bir ayırım yapılmamıştır.
Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanun’un “Sözleşmeden doğan borç ilişkilerinde uygulanacak hukuk” başlıklı 24’üncü maddesi uyarınca;
* Sözleşmeden doğan borç ilişkileri tarafların açık olarak seçtikleri hukuka tabidir. Sözleşme hükümlerinden veya halin şartlarından tereddüde (duraksamaya) yer vermeyecek biçimde anlaşılabilen hukuk seçimi de geçerlidir.
* Taraflar, seçilen hukukun sözleşmenin tamamına veya bir kısmına uygulanabileceğini kararlaştırabilirler.
* Hukuk seçimi taraflarca her zaman yapılabilir veya değiştirilebilir. Sözleşmenin kurulmasından sonraki hukuk seçimi, üçüncü kişilerin hakları saklı kalmak kaydıyla geriye etkili olarak geçerlidir.
* Tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları halinde sözleşmeden doğan ilişkiye o sözleşmeyle en sıkı ilişkili olan hukuk uygulanır. Geçerli hukuk, karakteristik edim borçlusunun, sözleşmenin kuruluşu sırasında mutad meskeni hukuku, ticari veya mesleki faaliyetler gereği kurulan sözleşmelerde karakteristik edim borçlusunun işyeri, bulunmadığı takdirde yerleşim yeri hukuku, karakteristik edim borçlusunun birden çok işyeri varsa söz konusu sözleşmeyle en sıkı ilişki içinde bulunan işyeri hukuku olarak kabul edilir. Ancak halin bütün şartlarına göre sözleşmeyle daha sıkı ilişkili bir hukukun bulunması halinde sözleşme bu hukuka tabidir.
Karakteristik edim borçlusu teriminden anlaşılması gereken mal ve\veya hizmet tesliminde bulunmayı taahhüt eden kişi, kurum veya kuruluştur.
Diğer yandan Türk Borçlar Kanunu’nun 89’uncu maddesi borcun ifa yerini belirlemiş bulunmaktadır. Buna göre, “Borcun ifa yeri, tarafların açık veya örtülü iradelerine göre belirlenir.” Aksine bir anlaşma yoksa “Para borçları, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yeri”nde ödenir.
Aynı kanun maddesi gereği olarak, “Alacaklının yerleşim yerinde ifası gereken bir borcun doğumundan sonra alacaklının yerleşim yerini değiştirmesi sebebiyle ifa önemli ölçüde güçleşmişse borç alacaklının önceki ifa yerinde ifa edilir.”
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 10’uncu maddesine göre de, “Sözleşmeden doğan davalar” sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemelerinde de açılabilmektedir.
Tüm bu açıklamalar çerçevesinde İcra-İflas Kanunu’nun 50’nci maddesi de Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na yollama yaparak para borçlularının takibinde “akdin vuku bulduğu yer”in yetkili kılınabileceğini kabul etmiş bulunmaktadır.
Oluşan bir yargı kararı uyarınca da, “Yurt dışındaki mukim bir firmadan olan alacak için yurt içinde icra takibine başlatılması halinde takibe konu tutar için şüpheli alacak karşılığı ayrılabilmektedir.” (Bknz; Danıştay 4. Dairesi, 27.05.2010, E.No:2008\3999, K.No:2010\3271, Yaklaşım Dergisi, Kasım 2011-Sayı;277)
Dr. Veysi SEVİĞ
İTO Gazetesi