SGK'da eski tas, eski hamam
SGK'nın bazı uygulamaları var ki, duyduklarınıza, okuduklarınıza inanamıyor, hatta bu kadar da hukuksuzluk olmaz diyorsunuz.
Öteden beri onyıllardır devam eden ve kurum uygulaması denilerek kanun addedilen bu işlemlerin bazıları bir çok kişiyi zor durumda bıraktığı gibi, işlemi yapan kurum personeli de "bu işlemi yapıyoruz ama inanın çok yanlış olduğunu da biliyoruz" diyor.
SGK başkanlığına, kendisini henüz genç bir gelirler kontrolörü olduğu dönemden tanıdığım Fatih Acar gelince, bir el atar ve saçma sapan uygulamaları ayıklar, kurumu hak ettiği hukuk düzeninin hakim olduğu bir konuma getirir diye ümitlenmiştim.
Aradan geçen zaman süresinde bu inancımı maalesef kaybettiğimi üzülerek söylemeliyim.
Bu haksız, hukuksuz uygulamalardan birisi de Kamu İhale Kanununa Göre Verilecek Borcu Yoktur Yazılarında yaşanıyor.
İstekliler denilen ihaleye katılan firmalar tarafından SGK'dan 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'na göre Türkiye genelinde kesinleşmiş sosyal güvenlik prim borcu olmadığına dair "borcu yoktur" yazısının talep edildiği durumlarda, isteklilerin, ihale tarihi itibariyle kesinleşmiş sosyal güvenlik prim borcu olup olmadığının Türkiye genelinde araştırma yapılarak tespit edilmesi gerekiyor. Ki bu da son derece doğru bir işlemdir. Elbette ki SGK borcu olan bir şirkete borcu yok yazısının sorgulanması ve borcu varsa ihale alamaması gerekiyor.
Türkiye genelinde kesinleşmiş sosyal güvenlik prim borcu olup olmadığının araştırılması aşamasında, SGK müdürlükleri, öncelikle isteklilerin gerçek kişi yada tüzel kişi olup olmadığına bakmakta ve ilgili birimlerle yazışma yapılarak araştırma işlemi gerçekleştirilmekte, bu sorgulama/araştırma sonucunda isteklinin Türkiye genelinde kesinleşmiş sosyal güvenlik prim borcu olmadığının anlaşılması halinde, istekliye SGK'ya kesinleşmiş sosyal güvenlik prim borcu olmadığına dair belge verilemektedir.
Ancak, işverenin tüzel Kişi olması halinde sadece şirketin borcunun olmaması yeterli olmamaktadır. Şirketin dışında kendisine ait işyerlerinin bölüm veya eklentilerinden iş alan ve kendi adlarına sigortalı çalıştıran alt işverenlerin (taşeronların) bu işyerlerinde çalıştırdıkları sigortalılardan dolayı da borcu olmamalıdır. Bununla kalsa iyi, şirket ortağı (gerçek kişilerde ayrıca üst düzey yöneticisi) olduğu şirketin de borcunun olmaması gerekiyor.
Bir şirket ortağının, farklı kişilerle ticari ortaklıkları bulunması halinde SGK yönetimi alinin borcunu veliden, velinin borcunu da selim'den kesiyor. Ama bir türlü aklı selimle hareket etmeyi bilmiyor. Bir kişinin aynı anda farklı ticari şirketlere, farklı kişilerle ortak olması halinde, her tüzel kişinin ayrı olduğunu ve bir tek ortakları aynı olduğu için ilgisiz şirketin borcunu bir şirketten talep etmenin hukuksuz olduğunu belirtmeliyiz. Basit bir örnekle açıklamak gerekirse, bir kişi kardeşinin banka hesabından nasıl para çekemiyorsa, bir şirketin borcundan da diğer şirket sorumlu tutulamaz.
Örneğin Ahmet bey, hem A şirketinin ortağı hem de farklı kişilerle B şirketinin ortağı ise, A şirketinin borcunu, B şirketinden talep ediyor. İtiraz edildiğinde ise, yahu haklısınız ama kurumun çok açığı var, açıkları ancak böyle kapatacağız deniyor.
Hatta SGK daha da ileri giderek, A şirketinin taşeronun borcunu, kişinin ortak olduğu B şirketinden talep ediyor. Hukukun, adaletin insafın ve izanın olduğu bir kurum olmadığı sürece, SGK daha çok konuşulur.
http://www.dunya.com/sgkda-eski-tas-eski-hamam-resul-kurt_22_147437_yazar.html?